Los Angeles Times, Kabil’de Cumartesi akşamı bir düğün sırasında düzenlenen ve 63 kişinin ölümüne, 180 kişinin de yaralanmasına yol açan bombalı intihar saldırısıyla ilgili habere yer veriyor. Gazete, saldırının, Amerika’nın askerlerini çekmeye hazırlandığı bu dönemde Afgan sivillerin hala korunmaya muhtaç olduğu gerçeğini gözler önüne serdiğini yazıyor. Habere göre Trump Yönetimi, aylar süren müzakerelerden sonra Taleban’la anlaşmaya çok yaklaştı. Anlaşma uyarınca Amerika, Taleban’ın başka İslamcı örgütlerin barınmasına izin vermemesi karşılığında Afganistan’daki 20 bin askerin yarısını çekmeyi planlıyor. Ancak son saldırı, Amerika’nın Taleban’la anlaşmak için aceleci davrandığı bu süreçte IŞİD gibi başka İslamcı örgütlerin sivil katliamına devam edeceği şeklindeki kaygıları körükledi. Brookings Enstitüsü’nden Vanda Felbab-Brown, bu konuda, “Amerika-Taleban anlaşması Afganistan’daki çatışmaları sona erdirmeyecek. Çatışmalar çok daha kötüye gidebilir,” şeklinde bir uyarıda bulunuyor. Taleban liderleri ise anlaşma yapmaya hazır olduklarını ancak Irak ve Suriye’den kaçan IŞİD militanları üzerinde nüfuz sahibi olmadıklarını kaydediyor. IŞİD, Amerika’nın son yıllarda Afganistan’ın doğusunda düzenlediği kara ve hava operasyonlarına rağmen büyük saldırılar düzenleme kapasitesini yitirmiş değil.
Wall Street Journal ise yavaşlayan ekonominin ve ürkek piyasaların sorumlusu olarak gösterdiği Amerikan Merkez Bankası Başkanı Jerome Powell’ın Amerikan ekonomisinin gerileme dönemine girmesine engel olmaya çalıştığını yazıyor. Gazete, Powell’ın, FED Başkanlığı görevinin en kritik dönemecine girdiği yorumunda bulunuyor. Habere göre Trump’ın sürekli eleştirdiği FED, bir yandan Amerikan ekonomisini canlı tutmaya, diğer yandansa bankanın bağımsızlığını korumaya ve siyasi müdahaleleri bertaraf etmeye çalışıyor. Öte yandan Powell, Temmuz ayında faizleri düşüren FED’i, şartların değişme olasılığı olsa da, önümüzdeki aylarda da faiz indirimine gitmeye hazırlıyor. FED yetkilileri ve Powell’ın en çok odaklandığı mesele ise Beyaz Saray’ın ve piyasaların yakından takip ettiği faiz indirimine ne zaman, nasıl ve ne ölçüde gitmek gerektiğini belirlemek. Trump’a göre FED’in geçen yıl faizleri çok fazla yükseltmesi, ekonomiyi yavaşlatmıştı. Ancak gerek Merkez Bankası gerekse iş dünyası, yatırımların yavaşlamasına, piyasalarınsa çalkalanmasına neden olan etkenin, Trump’ın kendi ticaret politikası olduğunu savunuyor. Öte yandan piyasalarda geçen hafta yaşanan düşüşten sonra Trump’ın FED Başkanı Powell’a “şaşkın” yakıştırması yapması ve Çin gibi merkez bankalarının sıkı kontrol altında olduğu ekonomik sistemleri övmesi, iktisat çevrelerinde kaygıyla karşılanıyor. Eski FED Başkanı Janet Yellen, geçen hafta bu konuda, Trump’ın söyleşilerde ve Twitter mesajlarında Merkez Bankası’nın bağımsız olması gerektiğine inanmadığını açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Yellen, ‘Trump’ın saldırılarına kulak asmıyor’ dediği Powell’ın şimdiye kadar takındığı tavrıysa övgüyle karşıladı.
Washington Post ise Çin ve Amerika arasında kuantum teknolojisi konusundaki rekabetin kızıştığını yazıyor. Habere göre Çin, yaptığı dev yatırımlarla, veri işletimi, ekonomi ve ulusal güvenlik gibi alanlarda devrim niteliğinde değişiklikler yapacak kuantum teknolojisinde Batılı rakiplerini yakalamaya başladı. Kuantum teknolojisi araştırmalarına milyarlarca dolar akıtan Çin, Batılı ülkelerde çalışan Çinli bilim insanlarının memleketlerine geri dönmeleri için çok büyük avantajlar sağlıyor. Çin’in bu atılımlarıysa Amerika’da kaygıyla karşılanıyor. Trump Yönetimi, Çin’le ortak gerçekleştirilen bazı bilimsel çalışmaların Çin Ordusu’na yardımcı olurken Amerika’nın çıkarlarına zarar verebileceği görüşünde. Kuantum teknolojisi, atom, foton ve elektronların özelliklerini kullanarak veri işletiminde yeni ve güçlü yöntemler geliştirmek üzerine kurulu. Çin’in geçen yıl kuantum teknolojisi alanında yaptığı patent başvurularının sayısı Amerika’nınkilerin neredeyse iki katıydı. Çin’in patent başvuruları arasında yeni geliştirilen iletişim ve kriptoloji cihazları da bulunuyor. Ancak IBM, Google ve Microsoft’un dev yatırımları sayesinde Amerika yine de kuantum teknolojisinin en kilit kolu sayılan kuantum bilgisayarları alanında dünya liderliği konumunu koruyor.
New York Times ise ünlü İspanyol tenor Placido Domingo’ya yönelik cinsel taciz suçlamalarının opera dünyasını böldüğünü yazıyor. Habere göre dokuz kadın sanatçının Domingo’yu cinsel tacizle suçlaması, klasik müzik camiasını ikiye böldü. Bu bölünmenin coğrafi hatlarda yaşanmasıysa gazeteye göre dikkat çekici. İki büyük Amerikan klasik müzik kurumu, Philadelphia Orkestrası ve San Francisco Operası, Domingo’nun yakında vereceği konserleri derhal iptal ederken Avrupa’daki kurumların aynı tavrı takınmadığı gözleniyor. Avrupalı ve Amerikalı opera sanatçılarının da benzer bir değerlendirme içine girdiği gözden kaçmıyor. Örneğin Amerikalı tenor Paul Appleby, taciz suçlamalarını yönelten sanatçıların bazı çevrelerce alaya alınmasının kendisini son derece rahatsız ettiğini söylerken ünlü Rus soprano Anna Netrebko, Domingo’yla önümüzdeki ay aynı sahneyi paylaşmayı adeta iple çektiğini söyledi. Gazeteye göre Domingo’nun opera dünyasındaki geleceği, birkaç etkene bağlı olacak. Bunların en önemlisi, Domingo’nun 1986’da kurulmasına büyük katkıda bulunduğu ve direktörlüğünü yaptığı Los Angeles Operası’nın yürüttüğü soruşturmanın sonucu. Bir diğer kritik etkense Domingo’nun on yıllar boyunca dinleyici kitlesiyle arasında oluşturduğu ilişkinin, hakkındaki yıkıcı suçlamaları etkisiz hale getirip getirmeyeceği.