Erişilebilirlik

Suudi Arabistan'da Terörle Mücadele


Birçok aşırı İslamcının Suudi Arabistan’da yetiştiği; ideolojik temellerini bu ülkede oluşturduğu bilinen bir gerçek. Krallık, uzun zamandır, bu kesime baskı uygulamaktan kaçınıyordu. Ancak, 11 Eylül 2001’deki terör saldırılarını düzenleyen 19 kişiden 15’inin Suudi Arabistan vatandaşı çıkması; Riyad hükümeti üzerinde baskı oluşmasını sağladı.

Son zamanlarda Suudi Arabistan’ın terörle mücadele birimleri tatbikatlarına hız verdi. Başkent Riyad dışındaki kamplarda, polisler, askerlerle birlikte eğitim görüyor.

İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Tümgeneral Mansur el Türki, Suudi Arabistan’da 2003 yılında başlayan terör saldırılarından sonra, Krallığın, bütün güvenlik birimlerinin terörle mücadele alanında eğitim görmesi yönünde karar aldığını söylüyor: “Terörle mücadele, bütün polis memurlarının olaylara hazırlıklı olmasını, bütün kent ve kasabaların tetikte bulunmasını gerektiriyor. Hızlı davranmazsanız, teröristlerin sayısı artar...”

Artan güvenlik önlemleri, Riyad sokaklarında gözle görülüyor... Patlamaya dayanıklı barikatlar, bakanlık binalarını çevreliyor. Şehre giriş ve çıkışlarda kontrol noktaları oluşturulmuş; ve otellere metal detektörler yerleştirilmiş.

Aslında, Suudi güvenlik birimleri, el Kaide üyelerinin yakalanmasında veya öldürülmesinde önemli başarılar elde etti.

Buna rağmen, bazı çevreler, Suudi Arabistan’ın aldığı önlemleri geç kalınmış ve yetersiz buluyor. Bu kesimlere göre, 11 Eylül 2001 terör saldırılarını düzenleyen 19 teröristten 15’inin ve El Kaide lideri Usame Bin Ladin’in de Suudi Arabistan vatandaşı olması, Riyad’ı çok daha önce harekete geçirmeliydi...

Suudi siyaset uzmanı ve Krallık Danışma Konseyi üyesi Halil el Halil, 11 Eylül’ün bir dönüm noktası olduğunu söylüyor: “Şok olmuştuk, inanamamıştık. Hele hele teröristlerin 15’inin Suudi Arabistan vatandaşı olması bizi iyice şaşırtmıştı. Bu insanlar, Washington ve New York’a düzenlenen o saldırıdan sorumluydular... Neden diye sorduk... Olayı sorgulamaya başladık.”

Bazı kesimler, Suudi yetkililerin neden bu kadar şaşırdığını anlayamıyor. Çünkü, Suudi Arabistan hükümeti , camilerde düşmanlık teşvik eden vaazlara; hoşgörüsüzlüğü öğreten radikal eğitim sistemine yıllarca göz yumdu; İslamcı hayır kurumları kisvesi altında teröristlere mali yardım sağlanmasını engellemedi...

Washington’daki Amerikan Enterprise Enstitüsü uzmanlarından Danielle Pletka, Suudi Arabistan eğitim sisteminde şiddet, hoşgörüsüzlük ve düşmanlığın öğretilmesi nedeniyle, terörizmin temellerinin atıldığını söylüyor... Pletka, Suudi eğitim sisteminin, din uğrunda insan öldürmenin kabul edilir olduğunu öğrettiğini belirtiyor: “Kendilerini öldürmeyi, üzerlerine bomba sarıp havaya uçurmayı göze alan insanlar, onlara sempati duyan hükümetler, toplumlar bulabiliyor... Kendilerini güvende hissedebiliyorlar. Arkadaşları bu işi yapınca da, şehit olduğunu kabul ediyorlar...”

Birçok Suudi Arabistan vatandaşı, eğitim sisteminin değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor; ancak, Krallığın aşırıcılığı teşvik ettiği; terörizmi desteklediği suçlamasını reddediyor...

Riyad’daki İmam İbni Suud Üniversitesi profesörlerinden Ahmet İbni Seyfeddin, aşırı İslamcılığın temelinin din değil, siyaset olduğunu söylüyor. Suudi profesör, Soğuk Savaş dönemini hatırlatıyor: "Komünizme karşı hepimiz - batılılar ve Müslümanlar olarak - mücadele etmek zorunda kaldık. Afganistan’ı komünist işgalinden kurtardık. Bunun için İslamcılardan yardım istendi. Usame bin Ladin dahil, İslamcılar yerleştirildi –ve mücadele başladı. 1980’li ve 1990’lı yıllarda cihat kavramı, Amerika açısından son derece kabul gören bir olguydu... Ancak, gerçekler değişti. Artık dini duyguların önemi kalmadı. Tabii, bu insanlar – yani İslamcılar – öyle bir nefretle dolduruldu ve öyle bir ideolojik temel oluşturuldu ki yollarına devam etme imkanı buldular."

İslamcılar, Afganistan savaşından sonra, dikkatlerini başka yerlere çevirdi. Radikal dinciler, pan-İslam ideolojisini savunanlar, dikkatlerini batıya yöneltti.... Laik devletler, Batı yanlısı rejimler hedef alındı... Açıklanan amaçlar, bütün Müslümanların tek bayrak altında toplanması ve Hilafetin yeniden kurulmasıydı.. Cezayir, Bosna Hersek ve Çeçenistan’a akın eden militanlar, Suudi Arabistan’ı da hedef aldı...

Profesör Seyfeddin, bu tehdidin önceleri fark edilmediğini söylüyor: “Bu insanların kendi ülkemizi, kendi bölgemizi tehdit edeceklerini düşünmedik. Kimse bunun farkına varamadı.”

Suudi profesör, Afganistan’ın istikrara kavuşması için çaba harcanmadığını söylüyor. Sovyetler çekilince, Afganistan’da iç savaş, istikrarsızlık çıktı... Taleban iktidarı ele geçirdi ve El Kaide terörü burada konuşlandı.

Profesör Seyfeddin, Suudi Arabistan’ın da daha fazla adım atmış olması gerektiğini söylüyor: “Bu insanları tekrar topluma kazandırmak için çalışmalar yürütmeliydik. Onları ihmal ettik.”

Bunun yerine, yetkililer, güvenliğe önem verdi. İçişleri Bakanlığı Sözcüsü General Mansur el Türki, bu stratejinin başarılı olduğu görüşünde: “Biz, durumun kontrol altında olduğunu düşünüyoruz.”

Gözlemciler, buna rağmen kaygılı... El Kaide militanları Şubat ayında, Abkaik Petrol Tesislerine saldırı girişiminde bulundu. Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine saldırı düzenlenmesi, bütün dünyayı etkileyebilir.

Bu arada, Suudi Arabistan’ın kuzey komşusu Irak da, teröristlerin yuvalandığı bir yer haline geldi. Suudi gençler, sınırı geçerek, Irak’taki Amerikalılara karşı savaşıyor; Sünni Arapların konumunu güçlendirmeye çalışıyor... Uzmanlar, Irak’ın – aynı Afganistan gibi – teröristler için bir üs olmasından kaygı duyuyor.

XS
SM
MD
LG