New York kenti yakınlarında, Hudson Nehri’ne bakan ağaçlarla kaplı bir yamacın tepesinde Columbia Üniversitesi’nin Lamont-Doherty Gözlemevi bulunuyor. 200’den fazla araştırmacı ve bilim adamı bu gözlemevinde tabiatın sırlarını çözmek için çalışmalar yürütüyor.
Yer sarsıntıları, yanardağlar ve küresel iklim değişikliği gibi pek çok konuda araştırmalar yapan bilimadamları, her kıtada ve okyanusta Dünya’yı daha yakından izleyebilmek için Lamont-Doherty Gözlemevi’nden yararlanıyor.
Dünyanın önde gelen yer bilimi enstitülerinden biri olan Lamont-Doherty Gözlemevi’nde yapılan araştırmalar son derece kapsamlı... Örneğin nükleer patlamalarla doğal yer sarsıntıları arasındaki farkı anlamaya yarayan ileri teknoloji ürünü aygıtları ilk üretenler, bu gözlemevinde çalışan bilimadamlarıydı. Lamont-Doherty Gözlemevi’nin müdürü Michael Purdy, bu tür bilimsel araştırmaların ve buluşların Amerika ve eski Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin yönünü değiştirdiğini belirtiyor:
"Bu son derece önemli bir gelişmeydi çünkü Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği, ülkedeki deprem bölgelerini nükleer test alanları olarak kullanıyordu. Depremler ve nükleer patlamalar arasındaki farkı anlayabilmek ise Nükleer Denemeleri Yasaklama Anlaşması’nın hazırlanmasına yol açtı. Bu da modern dünyanın istikrarına büyük bir katkı olarak görülebilir."
Lamont-Doherty Gözlemevi’nde çalışan iki bilim adamı ayrıca El Ninyo olgusu olarak adlandırılan, Güney Amerika’nın batı kıyılarında deniz sıcaklığının dönem dönem yükselmesini, önceden tahmin edebilen ilk bilgisayar modelini geliştirdi.
2004’ün başlarında ise bilimadamları, El Ninyo’nun son 150 yılda izlediği değişimlerin bir haritasını çıkardı. Gözlemevi’nin müdürü Michael Purdy, iklim değişikliklerini izlemede bir dönüm noktası olan bu bilgisayar modelinin, bilim adamlarının, küresel ısınmayı daha doğru ve eksiksiz bir biçimde izlemesine yardımcı olduğunu söylüyor. Ancak Purdy’ye göre esas zorluk, araştırma sonucu elde edilen verileri çiftçiler için yararlı hale getirebilmek:
"Farzedelim ki önümüzdeki yıl Afrika’nın batısına düşecek yağış miktarında yüzde 50’lik bir azalma olacağını tahmin ediyoruz. Peki ekim-dikim programında ve sulama planlarında değişiklikler yapmaları ve bizim bulgularımızı anlamlı bir şekilde kullanmaları için çiftçilere bu bilgileri nasıl verebiliriz?"
Gözlemevi bünyesinde İklim Tahmin Enstitüsü’nü kuran bilimadamları burada gelişmekte olan ülkelerden yetkilileri, ekonomist ve sosyal bilimcilerle bir araya getiriyor ve küresel ısınma karşısında kendi ülkelerinin tarım endüstrilerinde ne gibi değişiklikler yapmaları gerektiğini anlamalarına yardımcı oluyor.
Gözlemevindeki bilimadamları bunların yanında gezegenimizin değişik bölgelerine giderek buralarda doğanın sırlarını çözmeye çalışıyor. Bu uzmanlardan Doktor Robin Bell, görevli olarak gittiği ve 3 yıl kaldığı güney kutup bölgesi-Antarktika’da kıtaların nasıl birbirlerinden ayrıldıklarını ve Dünya’nın derinliklerinden gelen erimiş maddelerin okyanus havzalarını nasıl oluşturduğunu çok daha iyi anladığını kaydediyor. Küçük bir pervaneli uçakta binlerce saat radarla araştırmalar yapan Robin Bell, yaklaşık 4 kilometre kalınlıktaki buz tabakalarının altında ne gibi sırlar yattığını bulmaya çalıştığını anlatıyor:
"Buz tabakasının altında yanardağlara rastladık. Bunlar, buzların okyanuslara doğru kaymasını hızlandıran etkenler... Buz tabakalarının altındaki gölleri inceledik. Bu göller çok büyük ve derin... Ontario Gölü büyüklüğünde... Dört kilometre kalınlığındaki buz tabakası altında bulunan bu göllere akan sular var. Bu suların 2 milyon yıl önce yeryüzüne kar olarak düştüğünü ortaya çıkardık."
Lamont-Doherty Gözlemevi’nin bir de araştırma gemisi var. 73 metre uzunluğundaki bu gemiye, gözlemevini 50 yıl önce kuran Columbia Üniversitesi deprem araştırmacısı Maurice Ewing’in adı verilmiş. Şu sırada Singapur yakınlarında bulunan gemi sayesinde bilimadamları her okyanus ve denizden örnekler toplayarak denizlerdeki akıntılar, tuzluluk oranı ve sualtında yaşam gibi konularda incelemeler yapabiliyor. Gemide okyanus tabanını taramak ve haritasını çıkarmak amacıyla kullanılan sonar cihazı da bulunuyor.
Jeolog Mark Spiegelman, Lamont-Doherty Gözlemevi’ni benzerlerinden ayıran özelliği, “alan çalışmalarıyla ileri teknoloji gerektiren araştırmaların bir arada yürütülmesine imkan verecek donanıma sahip olması” diye tanımlıyor:
"Dünyanın nasıl davrandığını anlamak için kullandığım bilgiler, çok çeşitli kaynaklardan geliyor. Hawaii’de bulundum... Arap Yarımadası’nda Umman’a gittim. Umman’da, okyanus dibinden, yeryüzü kabuğundan kopmuş bir parça şu anda karada bulunuyor. Bunu görmek, Dünya’nın 20-30 kilometre derinine inmekle aynı anlama geliyor. İşte bunun gibi hiç de sık rastlanmayacak şeyleri yerinde inceleme fırsatı buluyoruz."
Araştırmacı Robin Bell, tüm meslekdaşlarının amacının, Dünya’nın karmaşık dinamiğini izlemek ve anlamaya çalışmak olduğunu söylüyor:
"Burada çalışan herkes gezegenimizin nasıl işlediği konusunda kafa yoruyor. Sadece Dünya’nın dış görüntüsü ile değil, sistemin nasıl çalıştığıyla ilgileniyoruz."
Lamont-Doherty Gözlemevi tüm bu araştırmalara ek olarak okyanuslarda sondaj çalışmaları yürütüyor. Amerika’nın doğu kıyısında ve dünyanın uzak bölgelerinde deprem izleme sistemleri işleten Gözlemevi, gerektiğinde deprem bölgelerine taşınabilir sismograflar da gönderiyor.