20 yıl sağlık görevlisi olarak çalışan Chris Post hayat kurtarırken bazen de kendi hayatı için endişelendi. Saldırıya da uğradı, üzerine silah da doğrultuldu. Koruyucu ekipmana yatırım yaparak ve gerilimi azaltmaya çalışarak hasmane ortamlarla nasıl baş edeceğini öğrendi.
Yaklaşık 10 yıl önce kariyer değişikliği yaparak Pennsylvania’daki televizyon kanalı WFMZ’de foto muhabiri olarak çalışmaya başladı. Lisedeki spor müsabakaları, kız izci kulübünün kurabiye satışı gibi haberleri takip edeceği yeni işinin daha güvenli olacağını düşündü. Ancak durum pek öyle olmadı.
Chris Post, aracının üzerinde çalıştığı kanalın ismi kalın harflerle yazılı olduğundan, sıklıkla saldırgan tavırlarla karşı karşıya kaldığını söylüyor. Çoğu zaman insanlar “Yalan haber” diye bağırıyor.
Chris Post, en son bir adamın arabasını durdurup camına gelerek bağırdığını ve kendisini tehdit ettiğini anlatıyor. Olayın belirli bir haber konusuyla bağlantılı olmadığını, gazeteci olmasının yeterli olduğunu söylüyor.
VOA’e konuşan Post, “Benim için dünyanın sonu değil ama çalıştığınız toplumda mesleğiniz sebebiyle sizi sevmeyen insanlar var. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, insanlar bize düşmanmışız gibi bakıyor” diyor.
Chris Post şimdi sağlık görevlisiyken uzmanlaştığı stratejileri meslektaşlarına öğretiyor; “Gazetecilere güvenlik tekniklerini öğretiyorum ve doğrusunu söylemek gerekirse bu beni çok korkutuyor” şeklinde konuşuyor.
Gazetecilerin hedef alındığı saldırılar artıyor
2017 ve 2020 yılları arasında ABD’de gazetecilere yönelik saldırıların sayısı sekiz kattan fazla arttı. Basın Özgürlüğü Vakfı’nın ABD Basın Özgürlüğü Takip Projesi’ne göre, bu yıllar arasında gazetecilerin hedef olduğu saldırıların sayısı 50’den 400’e yükseldi.
Bu olayların çoğunda muhabirler protestoları takip ederken arada kaldı. Ancak gazetecilerin özellikle aşırıcı gruplar tarafından hedef alındığı; sanal ortamda tehdit veya taciz edildikleri ya da çevrimiçi ölüm listelerine eklendikleri olaylar da yaşanıyor.
Örneğin Oregon eyaletinin Portland kentinde muhafazakar yazar Andy Ngo, 2019 yılında Proud Boys mitingini takip ederken solcu protestocular tarafından yumruklandı. Ngo, kendisini hedef alan göstericilerin Antifa destekçisi olduklarını söyledi.
Antifa, faşizme ve aşırıcı sağcı ideolojiye karşı çıkan aşırı sol siyasi protesto hareketi olarak biliniyor. bIrkçılık karşıtı protestoları takip eden çok sayıda başka gazeteci de geçen yılki olaylar sırasında yaralandı.
Gazetecilerin hedef alındığı saldırılar, ABD’de ana akım medya kuruluşlarının Donald Trump’ın başkan adaylığını destekleyen aşırı sağcı ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunan grupları haberleştirmeye başladığı 2015 yılından itibaren artış gösterdi.
2016 yılında Politico’ya konuşan bir kampanya sözcüsü “bu tür gruplarla doğrudan ya da dolaylı olarak kasten diyaloga girmedik, girmeye de niyetimiz yok” demişti.
Şiddet ve sanal ortamda taciz vakalarındaki artış, liberal medyanın yanlı yayın yaptığı iddiasının ya da medyanın muhafazakar gündemi itibarsızlaştırmaya veya ona zarar vermeye çalıştığı suçlamalarının ötesine geçiyor.
Gözlemciler ve federal yetkililer bu aşırıcı gruplardan kaynaklanan yüksek riskin sürdüğünü belirtiyor. 2 Mart’ta Kongre’de ifade veren FBI Başkanı Christopher Wray yurtiçi terörün ülke genelinde gittikçe yayıldığı uyarısında bulunmuştu.
Bu grupları takip ederek haberleştirmek veya haber için sadece yorum ve açıklama talebinde bulunmak bile internet üzerinden istismar ve tehdit mesajlarıyla sonuçlanabiliyor.
Gazeteci Luke O’Brien, 2018 yılında Twitter’da 200 bin takipçisine aşırı sağcı propaganda ve İslamofobi içeriği paylaşan bir kadının kimliğini ifşa eden bir haber yayınladıktan sonra telefon, e-posta ve Twitter üzerinden çok sayıda tehdit aldı.
Kendisi, ailesi ve meslektaşlarının ev adresleri, telefon numaraları internette paylaşıldı. Mart ayına kadar HuffPost için siyasi radikal grupları ve dezenformasyonu takip edip haberleştiren O’Brien “İlk yaptığım haberden itibaren Naziler tarafından tehdit edildim. Taciz edilmek ve can güvenliğimin binlerce kez tehdit edilmesi beni çok rahatsız ediyor. Ancak asıl sorun demokrasiye aykırı bir hareketin hedefi olan tüm gazetecileri temsil ediyor olmamdı” diyor.
Gerilim artıyor güven azalıyor
Pandemi kısıtlamaları getiren sağlık yetkililerine, ırkçılık ve adaletsizlik gerekçesiyle polise ve kanıta dayanmayan usulsüzlük iddialarıyla uğraşan seçim yetkililerine karşı öfkeyle ABD siyasetinde ortaya çıkan gerilim, gazetecilere yönelik saldırılar ve geleneksel haber kaynaklarına duyulan güvende düşüşle kendisini gösteriyor.
Oxford Üniversitesi’ndeki Reuters Gazetecilik Araştırmaları Enstitüsü’nün haber alışkanlıkları konusunda düzenlediği bir ankete göre, 2015 ve 2020 yılları arasında medyaya güven yüzde 25’ten yüzde 13’e düştü.
Trump yanlılarının Kasım ayında yapılan seçim sonuçlarının doğrulanmasını engellemek amacıyla 6 Ocak’ta Kongre binasına saldırmasının ardından bu dinamik daha çok dikkat çekmeye başladı.
Kongre saldırısını Associated Press, CNN, Washington Post ve New York Times için haberleştiren gazeteciler saldırıya uğradı ya da tehdit edildiler. Uluslararası yazarlar birliği PEN Amerika’da dijital güvenlik ve ifade özgürlüğü programları direktörü Viktorya Vilk, “6 Ocak’ta ABD Kongresi binasının kapısına ‘Medyayı öldürün’ yazılması bir tesadüf değil” diyor.
Marjinalden ana akıma
Marjinal düzeyden daha görünür hale gelen bu grupların haberleştirilmesi de son yıllarda arttı. 2017 yılında Virginia’nın Charlottesville kentinde beyaz ırkın üstünlüğünü savunanların düzenlediği gösteride kendisini Neo-Nazi olarak tanımlayan bir kişinin, karşı görüşteki protestocuları aracıyla ezdiği olayın ardından, bu grupların liderlerini tanıtan hatta bazen insani yanlarını öne çıkaran haberler de daha eleştirel değerlendirmelerin yapılmasına yol açtı.
Medya kuruluşları, muhabirlerin beyaz üstünlüğünü savunanları ya da aşırı sağcı grupları düzenli olarak takip etmesi gerektiğinin farkına vardı. Aşırı sağ görüşleri teşvik eden ya da onlarla özdeşleşen kişilere açılan soruşturmalar, gazetecilere yönelik ölüm tehditlerine yol açmakla kalmadı; ana akım medya kuruluşlarının kolay av olmayabileceğine ilişkin genel bir algıyı da beraberinde getirdi.
Nefret gruplarını takip eden Southern Poverty Law Center’daN üst düzey araştırmacı gazeteci Michael Edison Hayden, “2015 ve 2016 yılında bu gruplar gazetecileri istismar edebilecekleri aptal kişiler olarak gördüler. Bu konuda yapılan haberler daha etkili hale gelince, gazeteciler tehdit haline geldi” diyor.
Bu tehditler son dönemde daha somut hale geldi. Doğrudan aşırıcı ya da radikal bir gündem gütmese de, 2018 yılında medyaya yönelik iki ayrı saldırı daha tehlikeli bir ortamın oluştuğunu ortaya koydu.
28 Haziran’da Capital Gazette’e hakaret ve karalama davası açan ancak davadan sonuç alamayan silahlı bir kişi, Maryland eyaletinin başkenti Annapolis’teki gazetenin binasını basarak beş çalışanı öldürdü. Saldırgan suçunu itiraf etti; ancak akli durumu sebebiyle sorumlu tutulamayacağını savundu.
Bu olaydan dört ay sonra Florida’da West Palm Beach’teki bir striptiz kulübünde çalışan güvenlik görevlisi Trump’ı eleştiren çok sayıda Demokrat’a ve CNN televizyonun binasına boru bombası gönderdi. Zanlı 20 yıl hapis cezasına mahkum edildi.
Bu gelişmelerin medyaya öfkeli olan radikal grupları hareketlendirdiği görüşünde olan Hayden, “İnsanlar kanın kokusunu aldı. Pek çok kişi kurtulmak istedikleri gazetecileri ‘internette hedef alalım’ demeye başladı. Ben de bu gazetecilerin arasındaydım” diyor.
Siyasi yelpazenin iki ucunda yer alan tarafların medyaya saldırılarda rolü oldu. Ancak fiziksel tehditler daha çok aşırı sağ gruplardan geliyordu. Oregon’da gazetecilik yapan Kelly Kenoyer, “Sol kanat mala zarar verirken, aşırı sağın daha çok kişileri hedef alma eğilimi bulunuyor” şeklinde konuşuyor.
Kenoyer, 2017 yılında faşist ve faşizm karşıtı hareketlere ilişkin haber dosyası kapsamında, bir sinagog saldırısı sebebiyle hapse giren bir adamla röportaj yapmaya çalıştıktan sonra, isimsiz bir kişinin kendisine karşı Neo-Nazi propagandası yaptığını söylüyor. Hedef olduğu görüntülerin internette paylaşıldığını, bunlardan birinde çalıştığı Eugene Weekly gazetesinin yakıldığının görüldüğünü belirtiyor.
Gazetecilerin yaptıkları haberler için yorum almaya çalışma girişimleri zaman zaman tacizle suçlanmalarına ya da kişisel bilgilerinin internette paylaşılmasına neden oluyor.
Aşırıcı gruplar takipçi sürülerini, gazetecileri nefret yazıları ya da tehdit yağmuruna tutmak için kullanıyor.
Olaylarda yaşanan artışa rağmen, haber merkezi kültürü çok değişmiş değil. Nefret e-postaları almak muhabirler için mesleki risk haline geldi. Editörler ve güvenlik yetkilileri ise çoğu zaman gazetecilere, çok belirli ve ayrıntılı bile olsa, bu tehditleri görmezden gelmelerini söylüyor.
Bağımsız gazetecilerin riski daha fazla
Uluslararası terör gruplarını haberleştiren gazeteciler yöneticilerinden destek alırken, yurtiçi terörle ilgili haber yapanlar her zaman aynı muameleyi görmüyor. Uluslararası muhabirlerine koruyucu ekipman ve koruma sağlamaya alışık olan büyük medya kuruluşları, yurtiçi haberler için de benzer güvenlik yatırımını yapmaya başladı. Ancak henüz yeterli seviyede değil.
PEN Amerika’dan Vilk, “tehdit ve risklerin arttığını ancak sektörde kaynakların azalmasıyla eğitim ve güvenliğin seviyesinde düşüş olduğunu” söylüyor.
Aşırı sağla ilgili haberlerin önemli bir bölümünü, haber kuruluşlarından pek destek almayan bağımsız gazeteciler yapıyor. Bu gazetecilerin bazıları internet siteleri üzerinden para toplama yöntemine başvurarak çalışmalarını kitlesel fon yöntemiyle desteklemeye çalışıyor.
Bu gazeteciler gerilimli anların görüntülerini yakalamaya çalışarak kendilerini tehlikeye atıyor. Kadrolu gazeteciler bile aşırıcı ya da radikal şiddete karşı koymak konusunda bazen kendi başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.
Gazeteci Luke O’Brien, “Kendi kendinize uygulayacağınız bazı iyi uygulamaları kendiniz geliştirmek zorundasınız. Size karşı dürüst olacağım. New York Times ya da Washington Post gibi bir yerde çalışmıyorsanız, başınız dertte demektir” diyor.