“Cezaevlerinde yaklaşık 221 bin 607 kişi bulunmakta. Cezaevlerinin artırılmış kapasitesi 203 bindi. (Bu rakam (bunun bile yüzde 9 üzerinde. Artırılmış kapasiteyi normal bir kapasite olarak değerlendirdiğimizde neredeyse yaklaşık yüzde 100’e yakın bir doluluk oranıyla görev ifa ediliyor.” Bu sözler Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Basri Bağcı’nın, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nda yaptığı sunumdan. Aylardır sivil toplum kuruluşları tarafından gündeme getirilen sorun bu kez bir bürokrat tarafından dile getirildi. Peki, cezaevleri neden bu kadar doldu?
Diyarbakır Baro Başkanı Ahmet Özmen’e göre mahkemelerin tutuklama tedbirine sıkça başvurması nedeniyle cezaevleri doldu. Amerika’nın Sesi’ne konuşan Özmen, “Türkiye’deki yargılama kültürü içinde tutuklama tedbiri çok kolay başvurulabilen bir tedbirdir. Tutuklama gibi ağır bir tedbire bu kadar sık başvurulmamalı. Tutuklama neredeyse infaza dönüşüyor. Her birimiz bir çırpıda neredeyse, infaz süresini dolduracak kadar tutuklu kalmış onlarca dosya sayabiliriz ama 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu tutuklama hadisesi daha ağır bir şekilde uygulanmaya başlandı. Her ülke cezaevini nüfus ve suç oranında muhasebe şeklinde inşa eder. Şu anda tutuklu bulunanların sayısı o hesaplamanın üstüne çıkmıştır,” dedi.
Cezaevlerine yaptıkları ziyaretlerden, mahkumların yatakları vardiyalı kullanarak uyuduklarını bildiklerini söyleyen Özmen, hazırladıkları raporlarla bu bulguyu somut şekilde gösterdiklerini kaydetti.
Yeni cezaevi yapılmasının sorunu çözmeyeceğini savunan Özmen, “Bu tutukluluk oranı aynı zamanda ciddi insan hakları ihlali oluşturuyor. Tutuklu ve hükümlü hakları açasında çok ciddi hak ihlalleri söz konusu. Bunların bir kısmı, cezaevinde sayının fazlalığından kaynaklanıyor. Bir kısmı cezaevi idarelerinin keyfi tutumlarından kaynaklanıyor. Tutuklu sayısının düşürülmesinin yegane yolu, hakimlerin tutukluluğu başvurulacak ilk çare olarak görmemelerinden geçiyor” diye konuştu.
İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici ise cezaevlerinin dolmasının nedeninin hak ve özgürlüklerin askıya alınması olduğunu söyledi. Amerika’nın Sesi’ne konuşan Bilici, “Kişinin kaçma ihtimali yoktur, delileri karatma ihtimali yoktur. Kişi o dönem düşüncesini açıklamıştır gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Böyle basit bir yol seçilmiş; alınıyor 1 yıl kalıyor ondan sonra iddianamesi hazırlanıyor. Cezaevlerini kapasitesinin üstüne çıkmasının temel nedeni hukukun, adaletin işlememesi temel hak ve özgürlüklerin askıya alınmasıdır” şeklinde konuştu.
Sadece Güneydoğu’da son üç ayda bini aşkın kişinin tutuklandığına dikkat çeken Bilici de yeni cezaevlerinin yapılmasının çözüm olmadığını düşünenlerden. Bölgedeki tutukluların, yer sıkıntısı nedeniyle, başka illere nakledilmesini de eleştiren Bilici, “Başka yere gönderilince adil yargı hakkı ellerinden alınıyor, SEGBİS (görüntülü sistem) üzerinden bağlanıyor, kendini iyi ifade edemiyor, adil ve etkin yargılama olmuyor. Bu çok ciddi bir sıkıntıdır. Hakimin karşısında kendini savunma imkanı verseler, tahliye oranı yüzde 10-20 arası artar. İkinci bir husus, ailesi ciddi anlamda mağdur oluyor. Çünkü Diyarbakırlı bir ailenin çocuğu Türkiye’nin en ücra köşesine gönderiliyor. Türkiye’nin batısında tutuklama fazla değil. Burada fazla olduğu için buradan gönderiliyorlar. Bu da ailenin mağduriyetine neden oluyor” dedi.
2017 sonuna kadar yaklaşık 11 bin kişilik bir kapasiteyi devreye sokmayı planlayan Adalet Bakanlığı’nın, inşaat aşamasında 76 cezaevi, proje aşamasında ise 113 cezaevi bulunuyor.