Erişilebilirlik

“Türkiye ABD ile İyi İlişkiler İçin Açılımlara Başlamış Görünüyor”


ABD’nin çağrısıyla Türkiye’nin Afganistan barış süreci toplantısına ev sahipliği yapmasıyla ikili ilişkilerde olumlu gelişmeler sağlanması beklentisini paylaşan Prof. Dr. Ahmet Kasım Han, Ankara’nın Mısır, İsrail gibi ülkelerle ilişkilerinde yeni açılımlarla Washington yönetimiyle diplomatik temaslarını arttıracağı görüşünde.

Altınbaş Üniversitesi öğretim üyelerinden, uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Ahmet Kasım Han, İstanbul’da gelecek günlerde yapılması planlanan Afganistan’daki iç savaşı sonlandırma arayışını ve Ankara – Washington hattında olası gelecek gelişmeleri yorumladı.

“Türkiye ABD ile İyi İlişkiler İçin Açılımlara Başlamış Görünüyor”
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:19:05 0:00

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Han, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in davetiyle Türkiye’nin Afganistan sorunu çözümünde rol almasını tarihsel, kültürel ve siyasal açıdan doğru bir hamle olarak değerlendirdi. ABD’de Joe Biden yönetimi tarafından Afganistan’ın yanı sıra İran, Libya gibi konularda attığı adımlar üzerine Türkiye’nin diplomatik hamlelerde bulunabileceği girişimlerde bulunduğuna işaret eden Han, bölgesel gelişmelerde olumlu yönde ilerleme sağlanmasıyla Ankara – Washington ilişkilerinde de olumlu atmosfer yaratılabileceği görüşünü paylaştı. Ancak Han, ikili ilişkiler için “Türkiye ile ABD’nin kat etmesi gereken çok yol var. Bu yolu da yürümeleri elzem” görüşüyle bölgesel gelişmeler olumlu zemin yaratsa da Ankara ile Washington’un arasında müzakerelere ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Akademisyen Prof. Dr. Ahmet Kasım Han, ABD ve Türkiye’nin ikili ilişkilerinde bölgesel anlamda birbirlerine olumlu katkı sağlayabilecekleri diplomatik girişimler yürütebileceklerini belirterek, şimdiden Ankara’nın Mısır, İsrail gibi ülkelerle açılımlara başladığı düşüncesini aktardı.

Afganistan konusunda Türkiye’nin zorlu bir süreci yürüteceğini ve dikkatli olunması gerektiğini belirten Han, Türkiye’nin Afganistan’da barış için en doğru arabulucu olduğunu da söyleyerek, VOA Türkçe’nin sorularını şöyle yanıtladı:

VOA: “ABD’de yeni yönetimin bölgede izleyeceği dış politika bakımından Türkiye’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Prof. Dr. Ahmet Kasım Han: “Çift taraflı ilişkilerde Türkiye ile ABD’nin gideceği çok yol var. Bu yolu da yürümeleri ikisi bakımından da elzem. Ama bölgesel alanda baktığımda özellikle ABD’nin yeni yönetiminin İran diplomasisine yeni bir alan açmak dahil olmak üzere Türkiye’nin yapabilecekleri olduğu açık, eğer ABD, Suriye’de PKK’ya verdiği destekle ilgili olarak daha aklı başında bir tarafa evrilebilirse politikasını - ki bunun kolay olmadığını ABD’nin iç dinamiklerini ve bu yönetimin kendi yaklaşımını gözönüne aldığım zaman görüyorum. Bu kolay değil ama ABD bunu yapmak durumunda. Türkiye ise, İran ve Afganistan konularının yanı sıra Doğu Akdeniz’de, Mısır’la ilişkileri, İsrail’le ilişkileri bağlamında yeni açılımlar yapabilir. Bugün baktığımız manzarada aslında Türkiye’nin bu açılımlara başladığını ve daha fazlasını yapmaya da hazır olduğunu, özellikle İsrail ile hazır olduğunu görüyoruz. İsrail - Türkiye ilişkilerinde, aktörlerinde dönüşümleri gerektiriyor. O dönüşüm olacak gibi, özellikle İsrail tarafından bahsediyorum. Türkiye’nin de İsrail’le ilişkilerin normalleşmesi noktasında heves sahibi olduğu kanaatindeyim. Bu yönde her türlü indikatör var. Mısır’la ilgili adımlar atıldığını biliyoruz aşikar. Bunlar da Amerikan diplomasisine alan açacak konular. Onun da ötesinde hiç kuşku yok Libya’dan bahsetmek lazım. Libya’da da Türkiye’nin takındığı tutum ve Libya’daki durumu kontrol altına alınması ve dengelenmesi noktasında elde ettiği tablo, ABD çıkarlarıyla büyük ölçüde uyumlu olabilir vaziyette. Burada da ABD ile Türkiye’nin birbirlerine sağlayacağı çok şey var.”

“Afganlar barış istiyor ve umut taşıyor”

VOA: “ABD’nin talebiyle Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılacak Afganistan barış süreci toplantısını nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Prof. Dr. Han: “Afganistan’da barış süreci beklendiği konusunda hiç kimsenin bir şüphesi yok. ABD için de uzun ve yorucu bir mücadeleydi bu. 20 yıldır ABD, Afganistan topraklarında. ABD’nin en uzun süren savaşı diye nitelenen bir mücadele. Afganistan açısından baktığınız zaman durum çok daha vahim. 1979’dan beri savaş içerisinde olan bir ülkeden bahsediyoruz. Bunu belli bir perspektif içerisine koymak gerekirse 42 yaşındaki bir Afgan’ın bugüne kadar barış namına gördüğü hiçbir şey yok. Son otuz sene için de şunu söyleyebiliriz, Afganistan’da normal aktiviteyle hayatını kazanmak gerçekten mucize. Dünyanın en fakir ülkelerinden bir tanesi haline geldi. Ben hep acı acı şunu hatırlarım: Amerika’da 11 Eylül saldırılarının ardından ‘Afganistan’ı taş devrine geri bombalayalım’ demişti bir yorumcu ancak bir başka yorumcu da buna mukabil ‘Gerek yok zaten oradalar’ ifadesiyle eleştirmişti. Gerçek boyut bu. Bugün Afganistan’da daha iyi olan şeyler var daha kötü olan şeyler var ama değişmeyen Afganistan halkının acısı ve mücadelesi o yüzden Afganları’n da büyük bir çoğunluğunun barış sürecini istediğini ve bu sürecin bir sonuç getireceğini biz kamuoyu yoklamalarından görebiliyoruz. Bu, aynı zamanda bölge ülkelerince de talep ediliyor. En başta da Pakistan. Pakistan elbette değişik stratejik önceliklere sahip ama bunun ötesinde 90’lar usulü bir Taliban yönetimi istemediği muhakkak. Pakistan, Afganistan’da Hindistan’a Pakistan’dan daha yakın bir yönetim de istemiyor. Ama bugün gelinen noktada İmran Han yönetimi, Pakistan’ın sürekli terörle anılmasına yol açan ve ülkeyi de terör saldırılarına açık hale getiren statükonun değişmesini istiyor. Bu yüzden onlar da hızlı bir Amerikan çekilmesinden yana değil. Türkiye’nin ise kalbi daima Afganistan’da barış ve istikrardan yana atmıştır. O nedenle, ilk akla gelen aktörleri gözönüne aldığımızda var olan vaziyetin elbette ki barış görüşmelerini hem meşru hem de gerekli kıldığını söylemek lazım. Bir de kilit not, İran’ın da yine kendi ulusal çıkarlarını gözetmek kaydıyla istikrarlı bir Afganistan tercih edeceğini yani barış içerisinde bir Afganistan üzerinde neredeyse ilgili tüm tarafların bir uzlaşma içerisinde olduklarını söyleyebiliriz. Fakat problem, o uzlaşma çizgisinin nereden geçmesi ve nasıl çizilmesi gerektiği konusunda tarafların tamamı değişik fikirlere sahip görünüyor.”

“ABD’nin Afganistan erken askeri çekilmesi sıkıntılar yaratır”

VOA: “ABD’nin 2020 yılı Şubat ayında aldığı kararla 1 Mayıs’ta çekilme takvimine uyması mümkün mü?”

Prof. Dr. Han: “Yakın bir zamanda İmran Han bir gazetede yazdığı bir makalede net olarak ifade etti. Böyle alelacele Donald Trump’ın garip biçimde kabul ettiği o 1 Mayıs tarihinde böyle bir geri çekilmenin olmayacağı aşikar. Afganistan’ın çok büyük bedel ödeyerek, ABD’nin 3 bine yakın Amerikan askerinin hayatını kaybetmesi suretiyle, koalisyon askerleri ve Türk subaylarının hayatlarını vermeleri suretiyle elde edilmiş kazanımlarına karşı 1 Mayıs tarihi ‘Hadi ben gidiyorum’ diye alelacele verilmiş bir karar. ABD’nin buna uyamayacağını yeni Başkan Biden söyledi. ABD çok büyük bir geri çekilme yaşadı. Amerikan askeri mevcudiyeti Afganistan’da Obama zamanında yapılan asker sayısı arttımıyla beraber 100 binin üzerine çıkmış idi. Bugün bu rakam 14 bin civarında dolayısıyla bir geri çekilme var. Ama herhalde ABD’nin bugünkü Biden yönetimi, açıkçası Trump yönetiminden daha aklı başında ve daha uzun vadeli bakışı nedeniyle farkında olduğundan emin olduğum bir şey var o da Irak’tan apar topar çekilmiş olmanın yarattığı sonuçlar. Irak’taki sonuçlar ABD’nin savunma ve güvenlik çıkarları bakımından olumlu olmamış idi. Herhalde Afganistan’dan benzer bir çekilmenin farklı bir sonuç vermesini beklemiyoruz. Kuşkusuz Afganistan’daki dış güç olarak dengeyi iyi gözetmek lazım. Bu bakımdan da bugün Türkiye'nin dahil olması planlanan ve olacağı anlaşılan sürecin manalı olduğunu düşünüyorum.”

“Türkiye ideal arabulucu ama elini altına koyduğu taşın hesabı yapılmalı”

VOA: “Afganistan sürecinde ev sahipliği yapılması, ABD – Türkiye ilişkilerinde olumlu bir sürece yol açabilir mi?”

Prof. Dr. Han: “Açacaktır, umudum bir kısmının da bu olduğunu düşünüyorum. Türkiye ile ABD’nin de kendi ilişkilerinde bir büyük anlaşmaya bir büyük pazarlığa ihtiyaç duydukları açık. Afganistan’daki işbirliği bunun bir bölümü olabilir ve dolayısıyla ümitvar olmak için bir neden mevcut. Türkiye zaten Afganistan sorununda birinci günden beri içerisinde. Gerek Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve siyasetinin performansı gerekse NATO tarafından Afganistan konusunda ilk uluslararası üst düzey temsilci olarak Hikmet Çetin’in atanmasıyla baktığımız zaman Türkiye hep orada zaten. Bu tarihe de yayılmış bir ilişki. Afganistan, Mustafa Kemal Atatürk için de önemli bir ülkeydi. Afgan-Türk ilişkileri de geçmişte hep dostane, birbirine muhabbetle bağlı olduğu işler olarak şekillendi. Bunlar hep artılar başka artılar de var, bir kere diplomatik cephedeki artılar var. Öncesinde Afganistan-Pakistan-Türkiye üçlü stratejik zirveleri yürütmesi, 2014 ve sonrasında ‘Asya’nın Kalbinde Barış - İstanbul Süreci” çerçevesinde bölge ülkelerini biraraya getirmek suretiyle Türkiye’nin yine Afganistan’da barışı tesis etmek yönünde harcadığı uluslararası diplomatik çabalar var. Bundan önceki başarısız olmuş olmakla birlikte şimdi sürece Taliban ile ABD dahil oluyor. Önceki görüşme yeri de Katar’dı. Katar ile Türkiye arasındaki ilişkiler de çok yakın olduğu için sıkıntı olmayacak görünüyor. Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu da Doha’ya alternatif değil işbirliğiyle yapıldığını vurguluyor. Bunun üzerine Türkiye-Pakistan ilişkilerindeki olumlu atmosferi eklemek lazım. Pakistan’da da bu konuda bugün bugüne kadar olmayan daha olumlu bir hava olduğunu görüyoruz. Bu nedenle Türkiye hakikaten ideal bir arabulucu konumunda. Türkiye’nin askeri mevcudiyetiyle de burada bir garantör olabilmesi söz konusu. Fakat tabii bu çok ağır bir yüktür aynı zamanda. Türkiye Cumhuriyeti’nin de taşın altına elini koymaktan çekinmeyeceği muhakkak ama taşın konumu durumu yüksekliği ve ağırlığı da burada gözönüne alınması gereken etkenler olacaktır. Bir kere bu işin içine girdikten sonra gerçekten çok dikkatli yürütülmesi gereken bir süreç.”

“Afganistan sorununda temkinli iyimserlik içindeyim”

VOA: “Afganistan tarihi itibariyle şimdiki süreçten umutlu musunuz?”

Prof. Dr. Han: “Herkesin barış istediğine dair bir inancım var, belki naif bir inanç ama inancım var. En azından en son yapılan kamuoyu yoklamalarına göre; Afgan halkının yüzde 54’ü, 42 senelik bir savaştan sonra 2022’lerde barışın mümkün olabileceğini düşünüyor. Bu, halkın umuda nasıl tutunduğunu gösteriyor. Ayrıca Taliban’ın 90’larda uyguladığı şeriat anlayışının dahi çağdışı olduğu noktasında pek bir tartışma olmadığı açık. Afganistan nüfusunun yüzde 72’si bir kadın genel müdür olabileceğini düşünüyor. Yüzde 60’ı Afganistan’ın bir kadın tarafında yönetilebileceğini düşünüyor. Hatta yüzde 46’sı. Bu, küçümsenmeyecek bir oran, ülkenin yarısı Afganistan standartlarında ve Afganistan’ın özellikle yakın tarihsel deneyimi gözönüne alındığında kadınlarla erkeklerin birarada çalışabileceğini düşünüyor. Şimdi bu insanlar bunca acıyı çektikten sonra bu umuda sahiplerse onlara en azından bir şans verilmesi gerektiği konusunda herhalde hiç kimsenin şüphesi olmamalı. Ama uluslararası ortamda çıkarların ne kadar belirleyici ve bu çıkarlara uygun hareket etmesi gereken liderlerce nasıl karar alınabileceğini de düşündüğümüz zaman ve bir de yüzyıllara yayılmış tarihe baktığımda bu bölgede bunu kolay olmayacağını görüyorum. Çok temkinli bir iyimserlik içerisindeyim.”

“İran müzakerelerde elini yüksekten açacak”

VOA: “ABD, aynı zamanda İran ile nükleer anlaşma sürecine bir geri dönüş içerisinde, Biden dönemi İran politikasını nasıl yorumlarsınız?”

Prof. Dr. Han: “İran meselesi Biden yönetimince çok önemli gördüğü gündemlerden bir tanesiydi. Gerçekten Trump yönetimi tarafından paldır küldür bir vaziyette ve tek taraflı olarak bir uluslararası anlaşmada devlet saygınlığını gözetmeyerek çekilmiş olmasının ben Amerikan diplomasisine zarar verdiğini düşünüyorum. Kimseyi de memnun etmediği gibi ayrıca zorlayıcı tedbirler, kol bükme taktikleri, yaptırımlar dışında da kendisiyle beraber hareket edecek pek kimseyi bulamadı. Bu anlamda anlaşmaya geri dönülmesinin genel olarak olumlu olduğunu düşünüyorum. Ama anlaşmaya geri dönülürken, İran’ın nükleerleşmesinin önünün açılmasının ise bölgesel dinamikler bakımından iyi bir fikir olmadığını da hissediyorum. Böyle baktığım zaman yeni Amerikan yönetiminin eski anlaşmaya dönerken aynı zamanda iç kamuoyunu da ikna edici bir biçimde bir takım ek emniyet tedbirleri koyacağı ya da koymak isteyeceği de beklenmeli. Fakat İran bu ek tedbirlere taviz verme noktasında nerede? Bunun da dikkatli değerlendirilmesi lazım. Çünkü Suudi Arabistan - İsrail işbirliğiyle geçtiğimiz bir yıl içerisinde atılan adımlar ve Trump yönetimince buna verilen destekle İran’da anlaşmaya geri dönülmesini isteyenler karşısındaki şahinlerin eli de güçlenmiş durumda. Bir de İran diplomasisi çok eli yüksek açarak müzakere etmeyi seviyor. İranlı yetkililer, Amerikan yetkililerine yönelik yaptığı son açıklamalarda ‘Bakın bizde seçim var, seçim olursa sertlik yanlıları kazanır karşınızda muhatap bulamazsınız o halde bizimle hızla anlaşın’ diyorlar. Burada kısmen isabetlilik var. Ama öbür taraftan en azından Washington’un, İran okuması içerisinde İran yönetimi içerisinde böylesi çeşitlilik dikkate alınıyor mu, emin değilim. İran, amiyane tabirle ‘tavşana kaç tazıya tut’ mizanseni içerisinde olacaktır. Afganistan’daki durumun tersine burada bölgesel olarak fazla iyi niyet görmek ve gözlemlemek lazım. Biraz İsrail, biraz ABD’nin Suudi Arabistan’la olan geleceğine bağlı bir durum. ABD’nin ise İran’ı tekrar angaje etmek istediğinden hiç şüphe yok. Umarım bu iyi niyet de karşılığını bulur. Fakat bunun da kolay bir süreç olmayacağını Kasım Süleymani suikastinden, İran’ın nükleer fizikçilerinin öldürülmelerine kadar bir takım olaylar konusunda İsrail ve Arap müttefikleri meselesi var. Dolayısıyla İran sürecinin, İsrail ve onun Arap müttefikleriyle dikkatlice değerlendirilmesi gerekir.”

  • 16x9 Image

    Yıldız Yazıcıoğlu

    Yıldız Yazıcıoğlu, 1994-1998 döneminde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladı. Mesleğe 1997 yılında Cumhuriyet’te stajyer olarak başladı. 1998-2000 döneminde yüksek lisans eğitimine devam etti. 2000 – Mayıs 2009 döneminde Milliyet’te mesleki kariyerini cumhurbaşkanlığı ve parlamento muhabirliği noktasına taşıdı. 2009 - 2011 yıllarında ABD’nin başkenti Washington DC’de kariyerini sürdürdü ve farklı medya kuruluşları için temsilcilik – yorumculuk görevlerini yürüttü. Bu dönemde VOA Türkçe’de eğitim aldı ve görev yaptı. Ardından Ankara’ya dönüşünde Habertürk TV’de, ArtıBir TV’de görevler üstlendi. Şu anda VOA Türkçe ekibinde görev almayı sürdürüyor.

STÜDYO VOA

IMF Avrupa Dairesi Direktörü Kammer: “Türkiye’deki ekonomik programı destekliyoruz” – 19 Nisan
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:51 0:00
XS
SM
MD
LG