Erişilebilirlik

Türkiye'nin Liderlik İddiasında Üç Faktör


Türkiye’nin Liderlik İddiasında Üç Faktör
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:06:04 0:00

Türkiye’nin Liderlik İddiasında Üç Faktör

Başkent Washington’da bu hafta düzenlenen bir panelde, Türkiye’nin bölgesel ve küresel alanda gücü ve liderlik iddiası ele alındı. Washington Enstitüsü tarafından düzenlenen panele enstitünün Türkiye Araştırmaları Program Direktörü Soner Çağaptay ile geçmiş yıllarda Türkiye’de görev yapmış olan iki Amerikan büyükelçisi Ross Wilson ve James Jeffrey katıldı. Panelin konuşmacılarının üzerinde ortak görüş birliğine vardığı temel nokta, Türkiye’nin son dönemde gösterdiği başarıydı. Soner Çağaptay bu başarıda özellikle AK Parti hükümetine kredi verirken, Ross Wilson ve James Jeffrey, Türkiye’nin bugünkü ekonomik başarısının Özal dönemine uzandığının altını çizdi. Katılımcılar Türkiye’nin başarısının devamı açısından iç dinamikler kadar, Suriye krizi gibi dış etkenlerin de önemli olduğuna dikkati çekti.

Soner Çağaptay, Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olmasında etkili olabilecek iç faktörler konusunda şunları söyledi: "Bölgesel veya küresel bir güç olmanın yolu ülke içinde kapsayıcı bir anayasadan geçiyor. Türkiye’de laiklik; mezhepler; Kürtler konularında derin görüş ayrılıkları var. İşte bu yüzden yeni anayasa farklı görüşteki grupların isteklerini cevaplar nitelikte kapsayıcı olmalı. Bu konulardaki siyasi kavga sürerse Türkiye büyük bir güç olamaz."

Soner Çağaptay’a göre Türkiye’nin liderlik iddiasını gerçekleştirmesi için iki koşulu daha yerine getirmesi gerekiyor:

Türkiye’nin ekonomik büyümesini sürdürmesi gerekiyor. Önümüzdeki 10 yıl boyunca her yıl en az %5 civarında büyümesi gerekir. Ancak bunu sağlamanın yolu da PKK şiddetine son vermekten geçiyor. Ayrıca Suriye, Türkiye’nin istikrarını tehdit ediyor. Bu yüzden Türkiye’nin Suriye krizinin etkilerini asgariye indirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, Türkiye mucizesi sona erer.”

Panelin, diğer konuşmacıları da ekonomik başarıların ve Suriye krizinin Türkiye’nin liderlik iddiasında önemli olduğunu savundu.

2005-2008 yılları arasında Amerika’nın Ankara Büyükelçisi olarak görev yapan Ross Wilson, Özal döneminde başlatılan politikalar, Avrupa Birliği ile imzalanan gümrük birliği anlaşması ve AK Parti dönemindeki istikrarla Türkiye’nin büyük bir değişime imza attığını söyledi. Wilson, bununla birlikte bazı sorunların değişmediğine dikkati çekti: "Türkiye’de işsizlik hala 2001 yılındaki seviyede. Hükümet eğitimde çok ihtiyacı duyulan reformu yapamadı, Kürt sorunu hala çözülemedi. Kadın haklarıyla ilgili sorunlar giderilemedi. Ekonomik büyüme Türkiye’de 20-25 yıldır devam ediyor. Bu sadece AKP’nin başarısı değil. Hem bu alandaki değişim hem de sosyal değişim AKP’den sonra da devam edecektir. Bugün Türkiye artık kendine güvenen bir ülke. Tük kamuoyu daha aktif bir Türkiye istiyor, Türkiye’nin daha büyük rol oynamasını tercih ediyor. Liderlik iddiası sadece Başbakan Erdoğan veya Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndan değil, halktan kaynaklanıyor.

Panelde Türkiye’nin Amerika ile ilişkileri de değerlendirildi. Büyükelçi Ross Wilson, ikili ilişkilerin tüm zamanların en iyi noktasında olduğunu söyledi.

Bölgeye baktığımızda Türkiye bugün, NATO’ya katıldığı, hatta Truman doktrininin açıklandığı yıllardan daha az öneme sahip olan bir ülke değil. Hatta bugün artık Türkiye ve Amerika’nın karşılıklı olarak birbirlerine ihtiyaçları var. Amerika’nın Türkiye’yi kendine, NATO’ya yakın tutmasının büyük önemi ve sayısız yararı var. Ancak bunu yapabilmek için de İran, Irak ve Suriye konularında Türkiye ile yakın diyaloğun sürdürülmesi gerekiyor.

Amerika’nın Suriye konusunda daha fazla liderlik rolü oynamasının ikili ilişkilerin geleceği açısından önemli olduğunu vurgulayan Ross Wilson, ayrıca yeni ortak alanlar, ortak çalışılacak platformlar bulunması gerektiğine de işaret etti. Bu çerçevede Amerika’nın Avrupa Birliği ile serbest ticaret anlaşması imzalamayı planladığı bir dönemde Türkiye’nin birlikle imzalamış olduğu gümrük birliği anlaşmasının da dikkate alınması, bunun yeni bir ortak alan olarak düşünülmesi gerektiğini vurguladı.

2008-2010 yılları arasında Amerika’nın Ankara Büyükelçisi olan James Jeffrey de Türkiye’nin ekonomik başarısıyla bölgesel liderlik rolüne soyunduğuna; ancak Arap Birliği üyesi olmaması, ideolojik ve diğer konulardaki görüş ayrılıkları nedeniyle bu iddiasını gerçekleştirmesinin zor olduğuna dikkat çekti.

James Jeffey, Türkiye ile Amerika’nın hem Suriye, hem Irak hem de İran konularında yakın ilişki içinde olması gerektiğini de kaydetti. Suriye’nin geleceğini Türkiye ve Amerika açısından değerlendiren eski büyükelçi şöyle konuştu:

Suriye konusunda öne çıkan konu Türkiye, Katar liderliğindeki Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve Amerika’nın Ortadoğu’nun istikrarını, barış ve güvenliğini koruyup koruyamayacağı. Esad rejimini düşürürsek, İran’ın bölgede oluşturduğu risk önemli ölçüde azalmış olur, buna karşı Sünni radikallerin oluşturduğu tehdit artar. Türkiye, Amerika , Suudi Arabistan, Katar ve diğer ülkeler Esad’ın gitmesini açık bir dille istiyor. Ama Esad gitmiyor ve isyancıların son kazanımlarına rağmen, gideceğine dair hiçbir garanti de yok. Eğer Esad gitmezse bu hem Amerika, hem Türkiye hem de diğer ülkeler için çok büyük bir darbe olur.

James Jeffrey, Esad’ın devrilmemesinin İran ve Rusya açısından zafer anlamına gelebileceğini, bu nedenle de Türkiye’nin Suriye konusunda ısrarla Amerika’dan liderlik beklemesini haklı bulduğunu söyledi.

Panel sonrasında İmralı sürecini değerlendiren Jeffrey, hükümetin, halkın da desteğiyle, PKK’nın yaklaşık 30 yıldır düzenlediği terör eylemlerine son verecek girişimde bulunmasını, uluslararası toplumun destekleyeceği bir adım olarak niteledi.

Ben bu görüşmelerden umutluyum, ama burada önemli olan, Kürt azınlığın Türk anayasasındaki durumu.

Ben bireysel hakların güvence altına alınması gerektiğine inanıyorum. Bunlar arasında barış içinde güvenli yaşamak, herkese adil davranan ve eşit ekonomik haklar tanıyan tarafsız bir hukuk düzeni başta geliyor. Bunlar aynı zamanda Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi için kilit unsurlardır. PKK’nın kazanan taraf olmayacağı çok açık. Kan dökmenin dışında hiçbir şey başarmış değil. Türkiye’nin bu sorunu çözmesi gerekiyor.

James Jeffrey, barış görüşmelerinin bu kez başarılı olabilmesi için Türkiye’nin Kürt vatandaşlarının kaygılarını dikkate almaya kararlı olduğunu göstermesi, PKK’nın da silah bırakma, bir daha silaha sarılmama ve Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturmama güvencesi vermesi gerektiğini kaydetti. Jeffrey, Paris’te üç PKK üyesinin öldürülmesi olayıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, bu cinayetlerden PKK içinde barış istemeyen unsurların sorumlu olabileceğini söyledi, işlenen cinayetlerin barış sürecini engellememesini umduğunu belirtti
  • 16x9 Image

    Melek Çağlar

    Melek, meslek yaşamına yazılı basında başladı. Haftalık Barometre gazetesinde muhabir ve Management-Marketing sayfa editörü olarak çalıştıktan sonra 1990’lı yılların başında aynı gazetenin Yazı İşleri Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Meslek yaşamına kısa bir ara verip İngiliz Kraliyet bursuyla City University London’da gazetecilik eğitimi aldı. 1994 yılında Amerika’ya yerleşmeden önce Hürriyet gazetesinde çalıştı. Meslek yaşamına halen Internet, radyo ve televizyon yayıncılığı yapan Amerika’nın Sesi’nde devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu olan Melek, yüksek lisans derecesini 2002 yılında tamamladığı George Washington Üniversitesi MBA programından aldı.

STÜDYO VOA

Köprü kazasının ardından milyarlarca dolarlık tazminat bekleniyor – 28 Mart
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG