Fransızların yeni cumhurbaşkanını seçmesine yalnızca bir hafta kaldı. Önümüzdeki Pazar günü sandığa gidecek olan 48,7 milyon seçmen, ikinci tura kalan liberal sağ eğilimli Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve aşırı sağcı aday Marine Le Pen arasında karar verecek. Ekonomiden, dini özgürlüklere pek çok konuda farklı görüşlere sahip olsalar da, iki adayın vizyonlarının en çok çarpıştığı alan "dış politika" yani Fransa'nın nasıl bir diplomasi izleyeceği konusu.
Avrupa Birliği konusunda taban tabana zıt görüşleri savunan iki aday arasında, Türkiye, Rusya, Ukrayna, Avrupa Birliği ve NATO gibi pek çok konuda, bazı noktalarda kesişme olsa da, vizyonları arasında büyük bir uçurum var. Le Pen'in seçimleri kazanması, her ne kadar "AB'den çıkmak gibi bir niyetimiz yok" dese de, en çok Brüksel'de yankı bulacak. Le Pen, Rusya'ya bakışı, Almanya'ya eleştirileri ve Birlik hakkındaki görüşleri nedeniyle Brüksel'de derin endişe yaratıyor.
Marine Le Pen, geçtiğimiz Çarşamba günü Paris'de düzenlediği "diplomasi" konulu basın toplantısında, seçilirse izleyeceği dış politikayı ana hatlarıyla açıkladı. Salona gelen çoğu yabancı, medya kuruluşlarına mensup 160 gazetecinin sorularını yanıtladı. Bir çevreci aktivistin sürüklenerek çıkarıldığı eyleme de sahne olan basın toplantısında Le Pen, "NATO'nun askeri kanadından çıkmayı, Rusya ile savaş sonrası yakınlaşmayı, AB'de değişikliğe gitmeyi" önerdi.
Adayların Türkiye vizyonu
Cumhurbaşkanı Macron, iktidarının 3 ve 4'üncü yılında Türkiye ile oldukça çelişkili bir ilişki yürüttü. Suriye'de YPG'yi, Akdeniz'de Kıbrıs Rum Kesimini destekleyerek, NATO'da Türkiye aleyhinde suç duyurusunda bulunarak, 2021 yılı boyunca "İslam ve AB söylemlerinde Türkiye karşıtlığı üzerinden" strateji izleyen Macron, 2021 yılı sonbaharından itibaren Türkiye stratejisini değiştirdi.
France 5 Televizyonu'na geçtiğimiz yıl söyleşi veren Fransız lider, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Fransa cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale edeceğini" dahi ileri sürdü. "Aklımızı başımıza almalyız. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yılbaşından bu yana ilişkilerimizi yeniden gözden geçirme arzusunu not ettim. Bunun mümkün olduğuna inanmak istiyorum" dedi.
Macron aynı söyleşide, "Doğu Akdeniz konusunda NATO'nun Türkiye ile yeterince net olmamasından üzüntü duyduk. Gemilerimizi Akdeniz'e gönderdik. Türkiye'nin NATO'daki yerini netleştirmeye ihtiyacımız var. Ancak Türkiye'nin Avrupa'ya sırtını dönmemesi, daha fazla dini aşırılığa veya bizim için olumsuz olan jeopolitik tercihlere gitmemesi için her şeyi yapmalıyız. Güvenlik ve göç konularında ortak çalışıyoruz. Türkiye ile diyaloğa ihtiyacımız var" dedi.
Fransız Cumhurbaşkanı, "Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin, demokrasi ve hukuk devleti sorunları çözülmeden mümkün olmadığını ancak diyaloğun da sürmesi gerektiğini" savunuyor. Bu diyalog çabası iki ülke arasında ilişkilerin düzeldiği anlamına gelmiyor, ancak Macron seçilirse, Türkiye ile diyaloğu sürdürecek.
Georges Malbrunot ile birlikte "Küme Düşen Fransa /Le Declassement Français" kitabını yazan Orta Doğu uzmanı Christian Chesnot, bu değişimi, "Macron'un, Türkiye konusunda daha fazla ileri gidemeyeceğini anlamasına" bağlıyor. France Inter Radyosu diplomasi ve Orta Doğu uzmanı Chesnot, Macron yeniden seçilirse de, "Türkiye ile ilişkileri bu düzeyde devam edeceğini" belirtiyor.
Marine Le Pen ise, AB'nin kendisine, AB'nin genişlemesine ve Türkiye'nin de AB üyesi olmasına kesin bir dille karşı çıkıyor. "Laiklik ve İslam" konusundaki söylemleri ile de Türkiye'yi eleştiriyor. Ancak "Türkiye'nin bölgesinde büyük bir ülke olduğunu ve bağımsız bir Fransa olarak, Türkiye ile de işbirliğine devam edeceği" politikasını izliyor.
NATO, Rusya, Ukrayna, Türkiye
Tüm dünyada olduğu gibi Fransa'da da pek çok dengeyi alt üst eden ve yeni bir çığır açan Ukrayna savaşı ve dolayısıyla ABD, NATO ve Rusya'yla ilişkiler konusunda Macron ve Le Pen'in paylaştıkları ve ayrıştıkları görüşler var. Her iki aday da, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline karşı çıkıyor ve Ukraynalı göçmenlerin Fransa'da ve Avrupa'da ağırlanmasını savunuyor.
Cumhurbakanı Macron, göreve ilk geldiğinde, Fransız Dışişleri'nin tüm büyükelçilerinin Elysee Sarayı'nda toplandığı "Büyükelçiler Konferansı'nda" Rusya ile yakın ilişki kurmak istediğini ancak "derin devletin" buna izin vermediğini söyledi. Ardından Rus lider Vladimir Putin'i Fransa'da, bir kez Versailles Sarayı'nda, bir kez de Bregançon resmi yazlığında büyük törenlerle ağırladı. Rusya, Ukrayna'ya girmeden önce, hergün Putin ile defalarca telefonda görüştü, ardından Moskova'ya giderek, 6 saat boyunca Putin'i "savaşmaması için" ikna etmeye çalıştı. Aynı zamanda, Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ile telefonda görüşerek, Rusya'ya yaptırımları kabul ederek, Ukrayna'ya silah göndererek, hassas bir dengeyi korumaya özen gösterdi.
Rakibi Marine Le Pen ise, Putin'e yakınlığı nedeniyle sık sık eleştirilen bir politikacı. Fransız bankalarından borç alamayınca Rusya'dan ve Macaristan bankalarından kredi aldı. Putin, 2017'de Macron'a karşı aday olan Le Pen'i desteklediğini açıkça söyledi.
Putin'e yakın, NATO'ya uzak
Le Pen'in Putin'e yakınlığı, onun NATO'ya uzaklığını da belirliyor. Cumhurbaşkanı Macron, Türkiye'nin Suriye'ye sınır ötesi operasyon düzenlemesi ve Akdeniz'deki petrol arama çalışmaları nedeniyle "NATO beyin ölümündedir" eleştirisi getirdi. Türkiye'yi, "Akdeniz'de Courbet gemisine uluslararası hukuka aykırı muamele göstermekle" suçlayarak, NATO'ya resmi şikayette bulundu. ABD eski Başkanı Donald Trump döneminde Macron, "Artık yalnızca NATO'ya güvenemeyiz, AB kendi ordusunu kurmalı" dedi. Ancak Joe Biden yönetimiyle birlikte, hem ABD hem de NATO'ya ilişkin sözlerini yumuşattı. Türkiye hakkında NATO'ya yaptığı suç duyurusuna 30 üyeden yalnızca 8'i destek verince, bu başvuru da sonuçsuz kaldı. Geçiğimiz yıl Haziran ayında Brüksel'de yapılan NATO zirvesinde hem Joe Biden ile, hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile doğrudan görüşerek, ilişkileri yeni bir çizgiye taşıdı.
Haziran ayında düzelmeye yüz tutan ilişkiler, Rusya'nın Ukrayna'yı işgaliyle tümüyle rayına oturdu. AB ile NATO tek bir örgüt gibi çalışmaya başladı, Washington-Brüksel arasında sıkı temas sağlandı ve AB içindeki NATO karşıtı söylemler tümüyle yok oldu. AB hiç olmadığı kadar, kendi içinde ve NATO ile "birlik" görüntüsü sergiledi.
Marine Le Pen'in NATO'ya bakışı ise tümüyle farklı. Onun için NATO "tehlikeli, savaş kışkırtıcılığı yapan" bir ittifak. NATO'nun doğu kanadında ilerleyerek Rusya sınırlarına dayanması nedeniyle Rusya'nın yaşadığı kaygıları "meşru" bulduğunu söyledi. NATO'nun Ukrayna'daki savaşa dolaylı olarak katkı yaptığını savundu. Basın toplantısında, Rus-Ukrayna savaşı biter bitmez, "NATO ile Rusya arasında stratejik bir yakınlaşma" için çalışacağını açıkladı. NATO'nun askeri kanadından çıkıp, Fransa'nın kendi savunmasını güçlendirmesini savunuyor. Diğer bir deyişle, "NATO ile teması korumak ancak, bağımsız bir ulusal savunma gücü" kurmak istiyor.
Gazeteci Christian Chesnot, Macron ve Le Pen'in Rusya politikasına ilişkin, "ABD, İngiltere; Rusya'ya karşı çok sert, 'sonuna kadar gidelim tavrı içinde. Macron, Ukrayna'daki savaş suçlarını kınıyor. Ama aynı zamanda diplomatik kanalları korumayı savunuyor. Marine Le Pen ise, Rusya'ya yakın. Eğer seçilirse, Putin ile yakınlığını afişe eder mi bilmem. Diplomaside "eylemsizlik" diye bir kavram vardır. Her ülkede yerleşik bir devlet vardır ve her gelen hemen A'dan Z'ye herşeyi değiştiremez. Rusya konusunda, 'Putin yanlısı değilim, önceliğim Fransızlar'ı bu savaştan korumak, savaşın Fransızlar üzerinde etkilerini azaltmak' diye açıklıyor. Seçilse bile Putin ile yakın bir görüntü ermeyecektir" görüşünü dile getiriyor.
AB problem mi, çözüm mü?
Peki adaylar, Fransa ve AB'nin güvenliği konusunda nasıl bir çözüm öneriyor? Halen AB dönem başkanlığını da yürütmekte olan Macron için çözüm şüphesiz "Avrupa", Fransa AB ile daha güçlü ve Almanya-Fransa işbirliği çok büyük bir oluşturuyor. Macron, Avrupa'nın, operasyonel bir askeri güç kurmasını; ortak sanayi, ekonomik ve kültürel projeler geliştirerek "Avrupa stratejik özerkliğinin" sağlamasını istiyor. Covid ve aşı mücadelesine vurgu yaparak, "Rusya'ya enerji bağımlılığının" da üstesinden "AB ortak dış politikasıyla" gelineceğine inanıyor.
Le Pen için, Avrupa çözüm olmaktan çok uzak, tam tersine pek çok sorunun kaynağı. AB'den çıkma fikrini 2017'de değiştiren Le Pen, "Frexit istemiyorum. AB'de kalmak ve birliği bir "uluslar birliği" haline getirmek istiyorum" diyor. Özellikle Almanya'nın kendi çıkarlarını ön plana koymayı başardığını savunan Le Pen, Almanya ile olan ilişkileri de gözden geçireceğini, Almanya lehine olan ortak endüstriyel projeleri yeniden masaya koyacağını" belirtti. Basın toplantısında bir Alman gazetecinin "Seçilirseniz, Almanya'ya bu kadar saldırarak, yarın Almanya ile nasıl çalışabileceğinizi düşünüyorsunuz?" sorusuna Le Pen, "Almanya'ya saldırmıyorum, Fransa'nın da Almanya kadar çıkarlarını savunması gerektiğini söylüyorum" dedi.
Le Pen, AB içinde çok tartışılan, "üye ülke hukukunun Avrupa hukuku üzerindeki üstünlüğünü" bir anayasa referandumuyla getirmek istiyor. AB'nin savunduğu "göçmenlerin aile birleşimi hakkını" yasaklamak, Schengen bölgesindeki sınırlarını daha çok koruma altına almayı hedefliyor. Kısacası kendi deyimiyle "Avrupa'yı içeriden değiştirmek", ya da Brüksel'deki yönetimin endişe ettiği gibi "AB'yi içeriden patlatmak" istiyor. Brüksel'den bakıldığında, Fransız seçimleri aynı zamanda, "AB referandumu" niteliği taşıyor.
"Le Pen, AB için Brexit'ten sonra ikinci şok olur"
Le Pen ve Macron, "Fransa'nın jeopolitik çıkarları ve diplomasi yapma biçimi" konusunda da ayrışıyor. Marine Le Pen, Fransa'nı "yalnızca kendisine güvenerek ve hatta ekonomik ve diplomatik olarak içine kapanarak" Fransa'nın çıkarlarını savunacağını düşünüyor. Tıpkı Donald Trump gibi, "Önce Fransa" deyip, ülkelerle serbest ticaret anlaşmalar imzalayarak, kendi ilişkilerini, kendi çıkarları doğrultusunda, kendisinin inşa etmesi gerektiğini, böylece Fransa'nın eski gücünü yeniden bulacağını" savunuyor.
Gazeteci Chirstian Chenot, "Macron, güçlü bir Avrupa istiyor. Şu an Avrupa'nın patronu. Duruşu çok net. Marine Le Pen, Frexit'e gitmeyeceğini açıkladı. Ama Fransa yasalarının AB'nin üstünde olduğunu savunması endişe veriyor. Eğer seçilirse, Avrupa için Brexit'den sonra ikinci bir şok olur. Le Pen'in seçilmesi AB için büyük bir problem anlamına geliyor" sözleriyle değerlendiriyor.
Macron ise, Le Pen'in tam tersine, çok kutuplu bir jeopolitikaya, güçlü bir AB'nin, Fransa'yı da daha güçlü kıldığına inanıyor. Fransa'nın "dünyanın meselelerine daha fazla müdahil olmasını" istiyor. Ve rakibiyle taban tabanan zıt bir vizyonla, "Fransa'nın gücünü büyütmesinin tek yolunun, AB'nin gücünü büyütmekten geçtiğine" inanıyor.