2011 Yılında 'Türk Amerikan Baharı'

2011 Yılında 'Türk Amerikan Baharı'

Türk Amerikan ilişkileri 2011 yılında son derece olumlu bir seyirdeydi. Son bir yıl içinde Türk Amerikan ilişkilerinde neler yaşandı?

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, aybaşında Christian Science Monitor gazetesi tarafından düzenlenen bir kahvaltıda Türk Amerikan ilişkilerini değerlendirirken, “Türk Amerikan baharından” söz etmişti. Türk Amerikan ilişkileri, 2011 yılında uzun zamandır olmadığı kadar iyi bir seyirde…

Geçen yıl, İran’ın nükleer programı, İsrail’le ilişkiler, Ermeni meselesi ve Türkiye – Ermenistan ilişkileri gibi konular Türk Amerikan ilişkilerini zorluyor; Türkiye’nin yönü tartışılıyordu. Şimdiyse, 2011 yılının sonunda Arap Baharıyla Türkiye’yle Amerika’nın politikalarının birleştiği; füze savunma sistemi konusunda uzlaşmanın sağlanmasıyla tarafların hiç olmadığı kadar yakın olduğu gözlemleniyor. 2010 yılında Türkiye’nin yönü sorgulanırken; eksen kaymasından söz edilirken; bu yıl Türkiye Ortadoğu ülkelerine ‘model olur mu, esin kaynağı olur mu’ deniyor.

Washington’daki Uluslararası ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (CSIS) Türkiye Projesi Direktörü Bülent Alirıza anlatıyor: “Geçen yılla bu yıl arasındaki fark ‘Arap baharı’ olarak adlandırılan gelişmeler oldu. Başkan Obama 2009 yılında Türkiye’ye gittiğinde model ortaklıktan söz etmişti, Türkiye’nin bölge ülkelerine örnek olabileceğini, Amerika’nın İslam dünyasıyla bozulan ilişkilerin düzeltilmesinde Türkiye’nin önemli bir rol oynayabileceğini söylemişti. Son dönemde yaşanan Obama’nın bu görüşlerini daha da pekiştirdi. Bu nedenle Ankara’yla Washington arasında bölgede yaşananlar konusunda çok yakın bir temas var.”

Bu yıl Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Washington’a gelmedi – ancak Obama’yla sıkça görüşme fırsatı buldu. New York’ta BM Genel Kurul toplantıları sırasında bir araya geldiklerinde Başkan Barack Obama, Türkiye’yi yakın bir dost, ortak ve NATO müttefiki olarak nitelendirmiş; Başbakan Erdoğan da Türk Amerikan işbirliğinin devam edeceğini vurgulamıştı.

Obama, o toplantıda şöyle konuşmuştu: “Türkiye bir NATO müttefiki, birçok konuda yakın bir dost ve ortaktır. Birçok konuda birlikte çalıştığımız için Başbakan’a teşekkür ediyorum: Afganistan’da işbirliği; Libya’nın özgürlüğüne kavuşması için yaptığımız çalışmalar; NATO’nun sorumluluklarını yerine getirmesi için her iki ülkenin de atığı adımlar... ki en son Türkiye füze savunma radarına ev sahipliği yapmayı kabul etti. Başbakan Erdoğan demokrasinin desteklenmesi ve birçok konuda büyük liderlik sergiledi. Ve birlikte yaptığımız çalışmalardan müteşekkiriz.”

Erdoğan da şunları kaydetmişti: “Son dönemde Mısır, Tunus gibi ziyaretlerimiz, Afganistan’daki birlikteliğimiz, Irak’taki gelişmelerin değerlendirilmesi. Bunlar bizim müşterek attığımız adımlar oluyor. Temennim odur ki Türkiye’yle Amerika arasındaki model ortaklık neticesini vererek devam etsin.”

“Obama’yla Erdoğan Ayda Bir Konuşuyor”


Obama’yla Erdoğan’ın bu yıl 13 kez telefonla görüştüğü bildiriliyor. Uzmanlar, iki liderin kişisel ilişkisinin son derece belirleyici olduğu görüşünde. Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay anlatıyor: “Başbakan Erdoğan’la Başkan Obama arasındaki ilişki tarihte görmediğimiz kadar yakın bir ilişki. Tarihte hiçbir zaman bir Amerikan başkanıyla bir Türk başbakanı bu kadar samimi olmadı. Bu samimi ve sıcak ilişki – ki bunun entelektüel bir bazı da var – Arap baharı konusunda ayda birkaç kere konuşuyorlar demek mümkün, hatta benim Amerikalı yetkililerden aldığım bilgiye göre Ocak ayından bu yana en az 12 kez görüştüler. Bunun üzerine kurulan bir ilişki var. Dolayısıyla belki de Türk Amerikan ilişkileri son 10 yıl içinde hiç bu kadar iyi olmamıştı; bir Türk başbakanıyla bir Amerikan başkanının ilişkisi hiç bu kadar sıcak ve samimi olmamıştı.”

Arap Baharı; Türk Amerikan Baharı…


Bu yıl iki liderin en çok görüştüğü konu Arap Baharıydı – veya Amerikalı yetkililerin kullandığı ifadeyle Arap uyanışı. 2011 yılı Arap dünyasında değişimin başlangıcı olarak hatırlanacak. Arap Baharıyla birlikte Türkiye’yle Amerika’nın politikalarının birleşmesi ikili ilişkilere yeni bir ivme kazandırdı. Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Türkiye’nin önünde eşsiz bir fırsat var” diyordu: “Türkiye’nin sınırlarının ötesinde elbette kaygılar var. Ve bu konularda Türk muhataplarımızla yakın bir şekilde çalışıyoruz. Arap uyanışıyla birlikte bu tarihi değişim döneminde, kapsayıcı demokrasi ve sorumlu bölgesel liderliğin gücünü göstermek için Türkiye’nin önünde eşsiz bir fırsat var.”

Türk yetkililer de Amerikan yönetimiyle taktik konusunda farklılık olsa da hedefler bakımından görüş birliği içinde olduklarını dile getiriyordu. Washington’da sorularımızı yanıtlayan Dışişleri Bakanı Müsteşar Yardımcısı Selim Yenel anlatıyor: “Esasen sonuç itibariyle, hedefler açısından birbirleriyle örtüşüyor. Bazen yöntemlerde farklılıklar olabilir. Biliyorsunuz, Amerika Suriye konusundaki tutumunu en baştan belli etti. Biz biraz daha fazla sürdürdük, çünkü Suriye’yle yakın ilişkilerimiz vardı. Esad’la mümkün olduğu kadar görüşmeye çalıştık, işbirliği yapmaya çalıştık, gerekli reformları yapması için baskıya devam ettik, ama bizi dinlemedi. Ya bize doğruyu söylemiyor, ya elinde imkanları yok. Dolayısıyla Suriye ile ilişkilerimiz şu an maalesef farklı bir durumda. Reformları yapmadığı sürece bu rejimin ayakta kalması çok güç. Bunları hep yüzlerine karşı da söyledik. Dolayısıyla Tunus’ta olsun, Mısır’da olsun, Libya’da olsun her yerde Amerikalılarla görüşlerimiz örtüşüyor. En azından demokrasi ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde. Yöntemlerimiz farklı olabilir, ama hedeflerimiz aynı.”

‘NATO Radarı Çok Büyük Bir Adım’


Türkiye’nin bu yıl NATO füze savunma sistemi radarının Türk topraklarına konuşlandırılmasını onaylaması iki ülkeyi daha da yakınlaştırdı. Geçen ay Amerika’nın Sesi’nin sorularını yanıtlayan ABD Savunma Bakanı’nın uluslararası güvenlik işlerinden sorumlu yardımcısı Alexander Vershbow bu kararın önemini şu ifadelerle anlattı: "Bu gerçekten ikili savunma ilişkilerine büyük bir güç aşısı oldu. Ama bunun da ötesinde Türkiye’nin NATO bünyesindeki rolünü pekiştirdi. Türkiye için zor bir karardı, hem bölgesel siyaset açısından hem iç siyaset açısından. Müzakerelere başlamadan Türkiye’de seçimlerin yapılmasını bekledik. Türkiye buna olumlu yanıt verdi çünkü bu sisteme katkıda bulunarak müttefiklerine olan sorumluluğunun bilincinde; ayrıca bu tür tehditlerin kendisine de yönlendirebileceğinin bilincinde. Dolayısıyla bu hem ikili ilişkiler açısından hem de ittifakımız açısından çok büyük bir adım. Ve Türkiye’ye kararından dolayı müteşekkiriz.”

Terörle Mücadelede Destek Sürüyor

Terörle mücadele alanında işbirliği ikili ilişkilerin her zaman için merkezinde olan bir konu. Bu yıl terör saldırıları arttı; Türkiye’yle Amerika arasında bu alanda işbirliğinin arttırılması için müzakereler de hız kazandı.

Amerika’nın Irak’tan çekilmesiyle terörle mücadelede işbirliğinin süreceği; istihbarat paylaşımının da devam edeceğini Amerikalılar farklı ortamlarda dile getiriyordu. Nitekim Türkiye’nin PKK terör örgütüyle mücadelesinde kullanımı için dört adet Predator insansız hava aracı Türkiye’ye konuşlandırıldı. Bunun yanında, üç adet Süper Kobra helikopterinin Türkiye’ye satışı kararlaştırıldı, süreç devam ediyor. Amerika Maliye Bakanlığı, Nisan ayında da Kongra-Gel örgütünün kurucu ve liderlerine karşı mali yaptırımlar uygulanacağını açıklamıştı.

Vershbow şöyle konuştu: “İstihbarat ve keşif dahil, bugüne kadar verdiğimiz desteğin çekilmeden sonra da devam edebilmesi için sürecin işlediğini söyleyebilirim.”

Yılın sonunda Ankara’da temaslarda bulunan Amerika Savunma Bakanı Leon Panetta da Türkiye’de konuşlandırılan insansız hava araçlarının PKK terör örgütüne karşı kuzey Irak’ta da uçuş yapacağını söyledi. Terörle mücadele alanındaki işbirliğine Türk yetkililer de vurgu yapıyordu. Selim Yenel anlatıyor: “PKK’ya karşı işbirliğimiz yoğun bir şekilde devam ediyor, her zaman vardı. Tabi çekilmeden sonra orada bir boşluk olacak muhakkak. Ona rağmen Amerikalılarla işbirliğimiz devam edecek. İstihbarat alanında işbirliği her zaman gerekiyor. Teçhizat açısından da bu yardım devam edecek. Ve şunu söylemek istiyorum, bu terörle mücadelede yardım sadece Irak’a yönelik değil. Biliyorsunuz, PKK, Avrupa ülkelerinde maddi kaynaklara sahip. Bu çerçevede çeşitli yerlerden para toplayabiliyorlar. Biz bu konuda Avrupa ülkelerine baskıda bulunuyoruz, aynı şekilde Amerika da baskıda bulunuyor. Amerika sadece bölgemizde terörle mücadelede değil, Avrupa’da da yardımcı oluyor.”

Ermeni Tasarısı Mesafe Almadı; Kiliselerin İadesi Tasarısı Onaylandı

Bu yıl Kongre'de hemen her yıl gündeme gelen Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin tasarı mesafe almadı; ancak Temsilciler Meclisi Genel Kurulu, Türkiye'de azınlıkların dini özgürlüğünün ihlal edildiğini öne süren ve Türk hükümetini bu gruplara ait, el konmuş mülkü iade etmeye çağıran karar tasarısını, onayladı. Türk Dışişleri Bakanlığı Kongre'nin kararını kınadı.

Ekonomik İlişkiler Geliştirilmeli

2011 yılı içinde, Türk-Amerikan ilişkilerinin ekonomik yönüne verilen önem de daha önce görülmeyen derecede vurgulandı, en yetkili ağızlardan bu alanda ikili ilişkilerin geleceği konusunda olumlu beklentiler dile getirildi. Taraflar, Ekonomik Ortaklık Komisyonu; Türk Amerikan İş Konseyi; Küresel Girişimcilik Zirvesi gibi somut girişimlerle Türk Amerikan ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Nitekim, bu yılın ilk 8 ayında Türk Amerikan ticaret hacmi yüzde 50 oranında artış gösterdi.

Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Türk Amerikan ilişkilerine ekonomik perspektiften bakılması çağrısında bulunuyordu: “Türkiye’nin artan etkinliği, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ekonomilerinin modernleşmesi ve entegre olması açısından son derece önemli. Bu vizyonun önümüzdeki yıllarda ortaklığımızın temel taşı olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu ilişkilere ekonomik bir mercekten bakarsak, geçmişte gördüğümüzden çok daha büyük bir potansiyel görürüz. Türkiye’nin büyüyen liderliğinin büyük fayda getirebileceğini düşünüyoruz - evet, öncelikle Türk halkı için ama sonra sınırlarınızın da ötesindeki insanlar için... İşte bu nedenle Amerika gelecekten iyimser.”

İran, İsrail…

Peki, ileriye bakacak olursak? Washington’da İran konusunda 2010 yılında yaşanan sorunların tekrarlanmayacağı yönünde bir beklenti var, o yönde bir görüş hakim. Gözlemcilerin yorumu bu yönde. Savunma Bakan Yardımcılarından Vershbow da buna işaret etmişti: “İran veya diğer hassas konularda bile girişimlerimizi aynı hizaya getirme konusunda yollar bulduk. Sonuçta amaçlarımız aynı. Çıkarlarımız konusunda temel bir farklılık yok. İran’ın nükleer silah edinmesini engellemek istiyoruz. Terör ihraç etmesinin veya istikrarsızlık kaynağı olmasının önüne geçmek istiyoruz. Irak’a müdahale etmesini istemiyoruz.”

Türkiye İsrail ilişkilerindeki gerginlik fazla ön planda yer almasa da Türk Amerikan ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen bir konu. Türkiye İsrail ilişkilerindeki sorunlar yönetimden ziyade Türkiye’yi Kongre nezdinde zorlayabilir. Amerika’nın Ankara Büyükelçisi Frank Ricciardone Washington’daki kaygıyı şu ifadelerle anlatmıştı: “Bu konuda çok kaygılıyız. İsrail Amerika’nın yakın bir dostudur. Türkiye de Amerika’nın yakın bir dostu. Türkiye’yle İsrail de bir zamanlar dost, iş ortağı, savunma ortağıydı. Türkiye’yle İsrail Doğu Akdeniz’in en önemli demokrasileri. İkisinin de sağlıklı, canlı toplumları, ekonomileri var. Ortak değerleri olduğu gibi önemli görüş ayrılıkları da var. Bunları geçmişte etkili ve sorumlu bir şekilde yönetebiliyorlardı. Biraz çalışmamız gerekecek. Ancak, Türkiye, İsrail ve Amerika’nın ortak çıkarları o kadar güçlü ki Türkiye ve İsrail birlikte normal bir ilişki kurabilmenin yolunu bulacaktır. Ancak bu ilişki normalden daha iyi olmalıdır. Doğu Akdeniz’in iki büyük demokrasisi büyük bir ticarete sahip olmalı, büyükelçiler düzeyinde sürekli konuşuyor olmalı. Bence bu olabilir ve iki ülkenin de menfaati için olmalı…”

‘Taraflar Birbirlerini Daha İyi Anlıyor’

Konjonktür, Türkiye’yle Amerika’yı birbirine daha fazla yakınlaştırmıştı. Ancak tarafların – geçen yıl yaşanan sorunların ardından - birbirlerini daha iyi anlamaya başladığının da işareti vardı. Vershbow, Haziran ayında Ortadoğu Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada, şu ifadeleri kullanmıştı: “Washington’da Türkiye’nin özel bölgesel bakış açısının ve çıkarlarının her zaman Amerika’yla tam olarak uyuşmayacağını daha net anlıyoruz. Hemen hemen her konuda aynı stratejik hedefleri paylaşsak bile bazen bu amaçlara nasıl ulaşacağımız konusunda görüş ayrılığımız olabiliyor. Bunun yanında Ankara da bölgesel çıkarlarını gözetirken stratejik olarak müttefiklerine olan sorumluluklarını da gözden çıkarmaması gerektiğini anlıyor.”

Taraflar birbirlerini daha iyi anlıyor, gelişmeler iki ülkeyi birbirine yakınlaştırıyor ve Washington’la Ankara bu ilişkinin yönetilmesi gerektiği, diyaloğun devamlılığının önemli olduğu konusunda görüş birliği içindeydi. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Kasım ayında yapılan Türk Amerikan Konseyi konferansında Türk Amerikan ittifakından emin olduğunu söylemişti: “İttifakımızın durumundan ve çıkarlarımızın örtüşmesinden kuşkum yok. Birlikte başardıklarımızdan gurur duyuyorum ve gelecekte bir arada başaracaklarımızdan umutluyum,”

CSIS Türkiye Projesi Direktörü Bülent Alirıza, Türk Amerikan ilişkilerinin belli bir tabanın altına inmeyeceğini; belli bir tavanın üzerine çıkmayacağını söylüyor. Alirıza, şu aşamada ikili ilişkilerde tavana yakınız diyor. 2012 yılında da bu olumlu seyir devam eder mi, zaman gösterecek.