Babacan: 'Büyüme Sürdürülebilir Olmalı'

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD'nin Paris'teki toplantısı

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD'nin Paris'teki toplantısında konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, küresel ekonomik krizin getirdiği sorunların geride kaldığını ve büyüme umudunun arttığını söyledi
Babacan: “Büyüme sürdürülebilir olmalı”

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa’da yaşanan finansal krizin ardından büyüme eğilime geçen dünya ekonomilerinin bir daha aynı krizi yaşamaması için alınması gereken yapısal önlemleri masaya yatırmak üzere Paris’te toplandı.

Toplantıda konuşan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Krizin getirdiği ekonomik sorunlar geride kaldı. Şimdi büyüme umudu var. Ama bu sürdürülebilir olmalı” dedi.
Paris’teki OECD merkezinde yapılan toplantının açılış konuşmasını, 2 günlük Fransa ziyareti gerçekleştiren Japonya Başbakanı Şinzo Abe yaptı. Abe, “Japon ekonomisi rönesansı yaşıyor. Avrupalı yatırımcıları Japonya'ya davet ediyorum. Tokyo’nun evsahipliğinde yapılaak 2020 Olimpiyat Oyunları'nın ülke ekonomisine büyük ivme kazandırdı” diye konuştu. OECD Genel Sekreteri Angel Gurria de “kapsayıcı büyümenin” gerçekleştirilmesi için sağlıklı büyümenin gerçekleştirilmesi gerektiğini söyedi.

Babacan: “Büyüme umudu var”

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD'nin Paris'teki toplantısı

OECD Bakanlar Konseyi’nde Türkiye’yi temsil eden Bakan Babacan da, OECD’nin ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ortaya koyan yeni bir stratejiyi tartıştığı toplantıda 'Ekonomik Görünüm' konulu bir panelde konuştu. Babacan, OECD rakamlarına göre hala bazı gelişmiş ülkelerde ekonominin beklenen büyümeyi gösteremediğine dikkat çekerek “Gelişmiş ülkelerde bir toparlanma var. Amerika’dakii toparlanmayı olumlu buluyorum. Bir çok ülke büyüme konusunda umutsuzdu. Son OECD raporuna baktığımız zaman bazı gelişen büyük ülkeler için büyüme rakamlarının düştüğünü görüyoruz. Diğer taraftan gelişen ülkeler için büyüme ortalamasına baktığımız zaman gelişen ülkelerden daha yüksek olduğunu görüyoruz. Küresel ekonomideki büyümenin çoğunluğu ve dinamizm, gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşiyor" dedi.

Cari açıkla ilgili bir soruyu da cevaplayan Babacan, gelişen ülkeler içinde yüksek cari açığa sahip ülkelerin bulunduğunu urgulayarak, “Türkiye cari açığı yüksek olan ülkelerden birisi. Bu cari açık da finansal bazı gereksinimler olduğu anlamına geliyor. Türkiye gibi birçok ülke, Hindistan, Brezilya ve Endonezya politikalarını düzeltmek noktasında yeni şartlara göre doğru adımları doğru yönde attı” diye konuştu.

OECD’de “insan merkezli” ölçüm

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), 1961 yılından bu yana Türkiye’nin OECD Daimi Büyükelçi Mithat Rende’nin deyimiyle, “dünya ülkelerinin MR’ını yani röntgenini çekiyor”. Güçlü sekreteryasındaki 2 bin 500 uzmanı ile, bilimsel kriterlere dayanarak dünyanın fotoğrafını çekip bize ne durumda olduğumuzu gösteriyor. Her ülkeye, “Durumunuz bu, dünya ülkeleri arasındaki yeriniz de bu. Ona göre ayağınızı denk alın” diyor. Dünya ülkelerinin politika belirlerken hala en çok ciddiye aldığı verileri ortaya koyan güçlü bir örgüt. Ve OECD bu hafta, OECD Forumu ve Bakanlar Konseyi toplantılarında, başdöndürücü hızla değişen dünyada, değişen ekonomik ve sosyal gelişmelere üyelerinin dikkatini çekmeye ve üyelerine yeni kalkınma modelleri tartışılıyor.

Toplantılarda, dünyada gerçek bir şok yaratan 2007-2008 küresel krizinin gerçek nedenlerini araştıran, krizden alınması gereken dersleri çıkaran ve geleceğe dönük ne tür önlemlerin hayata geçirilmesi gerektiğini belirleyen “NAEC-New Approaches to Economic Challenges/ Ekonomik Zorluklarla Mücadelede Yeni Yaklaşım” raporu tartışmaya açıldı.

“Eşitsizlik Raporu”

OECD’nin Çarşamba günü yayınladığı, ekonomist Thomas Piketty başkanlığında hazırlanan “eşitsizlik raporu” bilinen kaygıların daha da derin olduğunu ortaya koydu. Rapora göre, krizn sonuçları ibret verici. Zengin inanılmaz zenginleşmiş, yoksul ise daha da yoksullaşmış. Dünyanın yüzde 1’lik dilime giren en büyük zenginleri, son 30 yılda, özellikle anglosakson ülkelerde, milli gelirden aldıkları payı artırmış. Örneğin Kanada’da yüzde 1’lik zengin kesim, toplam gelirden aldığı payı yüzde 37, Amerika yüzde 47 oranında artırmış. Son 30 yılda, ilk yüzde 1’lik dilimin, milli gelirden aldığı pay da büyümüş. Amerika’da bu kesim tüm gelirlerin 19.3’ünü, Almanya’da yüzde 12.7’sini, Kanada’da yüzde 12.2’sini alıyor. Sosyal politikaları ile dengeleyen Fransa gelirlerinin yüzde 8’ini alıyor. Gelirlerin en adil dağıtıldığı İskandinav ülkelerinde bile durum değişmiş. İsveç, Norveç ve Finlandiya’da toplumun en zengin yüzde 1’lik dilimi, 30 yıl önce milli gelirin yüzde 4’ünü alırken, bugün yüzde 7’sini alıyor. Üstelik zneginlerin ödediği vergiler de ciddi oranlarda azalmış.

Bu da demek ki zengin ile yoksul arasındaki uçurum hiç olmadığı kadar derinleşmiş. OECD bunun yeni şok krizlere yol açabileceği uyarısı yapıyor. Alım gücü olmadan ekonomilerin dönmeyeceğini söylüyor. OECD Başkanı Angel Gurria “Eğer kamu harekete geçmezse bu uçurum önümüzdeki yıllarda daha da büyüyecek” uyarısında bulunuyor. Gurria daha sert bir vergi politikasında ısrar ediyor. Oranların yükseltilmesindense, uygulanan vergi istisnalarının kaldırılması gibi bir ilk adım öneriyor.

Yeni kalkınma paradigması

Uzun vadede ise daha yapısal değişiklikler zorunlu görünüyor. Bunun için de Örgüt, başdöndürücü hızla değişen dünyayı yakından analiz ediyor, yeni çözüm stratejileri arıyor. Bu bağlamda, üye ülke bakanlarının önüne iki çözüm modeli koyuyor.

1) Kapsayıcı ekonomik model
2) Sürdürülebilir kalkınma

Kapsayıcı ekonomik model ile artık sadece ülkelerin gayri safi milli hasılalarına göre büyüme endeksi çıkarmaya son veriliyor. Ekonomik boyutun yanısıra, insani, sosyal ve çevre boyutu olan bir kalkınma modeli öne çıkıyor artık. İnsanı kalkınmanın merkezine koyan, krizin vurduğu kırılgan gruplar gençler, yaşlılar, kadınlar ve göçmenler için çözüm önerileri getiren, işsizlik rakamlarını aşağı çeken, gençlerini eğitmek için formasyon stratejisi geliştiren, bütün bunları yaparken de çevreye özen göstererek büyüyen ülkeleri listesinin başına koyacağını duyuruyor.

'Hukukun üstünlüğü, güven, şeffaflık' vurgusu

OECD, Bakanlar Konseyi’nin sonuç bildirgesine bu stratejilere atıfta bulunulmasını istiyor. Ve dünyayı uyarıyor: “Eski kalkınma modeline devam edersek, daha büyük şoklarla karşılaşabiliriz”

Yapısal reformlar Türkiye’nin belki de en çok eksiğinin olduğu nokta. Türkiye hızlı büyüdü ama yapısal olarak büyümesi sürdürülebilir mi, ekonomisi yapısal olarak sağlam mı? İşte bu noktada şüpheler hayli fazla. Türkiye gibi “büyüyen ekonomi” olmanız artık tek ölçüt olmayacak. “Şeffaflık, hukukun üstünlüğü, çevre yatırımları, güven duyulan bir politik ortam” gibi pek unsur OECD değerlendirmelerinde baz alınan ölçütler arasına girecek.

Önümüzdeki yıllarda büyümek isteyen ülkeler için sıcak para girişi değil, yatırıma dönük para girişi önem kazanacak. Bunun için de ülkelerin istikrarlarını sağlamaları zorunluluğu gündeme gelecek. Kurumları güvenilir olacak. Bunu sağlayamayan ülke ekonomik büyüme sağlasa bile dar kapsamlı büyümüş kabul edilecek. Bankalara, yeni değerlendirme ölçütü olarak“iflasa uzaklık göstergesi” getirilecek. Durumları düzenli olarak bu gösterge üzerinden izlenecek ve ölçülecek. Ayrıca büyürsen artık “yeşil” büyüyeceksin. Çevreyi kirleterek büyümenin de sonuna gelindi. Yarınlara nasıl bir dünya bırakacağın, şirket normların arasına girecek. OECD bu konuda hayli ciddi. OECD Genel Sekreteri Angel Gurria, “Yeşil büyüme OECD’nin markası” diyor. Gelişmiş ülkeler tablosunu çizerken çevre kriterini de bütün devletlerin önüne koyacak.

Mithat Rende: “Yoksulunu unutmayacaksın”

Türkiye’nin OECD Büyükelçiliği’ne yeni atanan tecrübeli diplomat Mithat Rende bütün bunları Türkiye’ye düzenli olarak aktardığını söylüyor ve “Yani kalkınırken yoksulları unutmayacaksın, yoksul ile fakir arasındaki uçurumu kapattığın sürece OECD listesinde ön sırada yer alacaksın. Kalkınırken çevreyi kirletmeyeceksin. Ne kadar adilsin, güvenilirsin, şeffafsın, hukukun ne kadar sağlam, bütün bunlar artık büyüme kriterleri olcak. Ve bütün bunları bir arada götürebilirsen 21’inci yüzyılın kalkınan ülkeleri arasına girebileceksin” diyor.