DBP’den İç Savaş Uyarısı

DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), aylardır süren öz yönetim tartışmalarının odağında bulunuyor. Öz yönetim ilanları nedeniyle DBP’li birçok belediye başkanı ve üye tutuklandı. DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, son yaşanan olayları Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.

Dünyada birçok öz yönetim modelinin bulunduğu belirten Yüksek, “Amerika’ya bakın eyalet sistemi var Almanya’ya bakın keza öyle. İleri demokrasi ölçülerini yakalamış olan dünyadaki bütün ülkelerde güç merkezden yerele doğru dağıtılmıştır ve sorunlar söyle çözülmüştür. Ekonomik, sosyal problemler böyle çözülmüş. O ülkelerde yaşayan farklı etnik yapılar inanç yapıları varsa bunların sorunların yerinde çözümü için böyle modellere gidilmiştir. Bizim tam istediğimiz bu. Merkezdeki gücün yerellere dağıtılması buna göre yerel idari modellerin oluşmasıdır. Biz bunu demokratik özerklik olarak tanımlıyoruz bölgeler oluşmasını öngörüyoruz” dedi.

Öz yönetim taleplerine yeterince destek bulamadıklarını vurgulayan Yüksek, “AKP konuyu çok kriminalize etti. Bir siyasi proje olarak tartışılmasına müsaade etmedi bir terör faaliyeti olarak gösterdi ve böyle görülmesini istedi. Meseleyi çatışma zeminine çekti ve desteğin yeteri kadar oluşmasını engellemeye başladı. Hem Türkiye’de, hem dünyada bunu terör faaliyeti olarak lanse etmeye çalıştı. Tabi bu etkiliyor şu anda toplumun yaklaşımını” diye konuştu

‘Öz yönetime verilen sert tepkiler hendekleri getirdi’

Kamuran Yüksek, hükümetin taleplere sert yanıt vermesi nedeniyle konunun hendeklere dönüştüğünü iddia etti. Yüksek, “Bize göre hükümetin yaratmış olduğu bir sorun oldu. Bunun başından itibaren takip eden bir partiyiz. Öz yönetim talepleri hendeklerle, çatışmayla gündeme gelmedi. Yerelde oluşan halk meclisleri, yerelde demokratik özerklik, öz yönetim modeline geçilmesini savundu. Artık bunu istediğini, merkezi otoritenin bu şekilde kabul edilemeyeceğini, yetkinin yerele devredilmesi gerektiğini ifade ettiler. Hemen akabinde hükümet çok sert yöneldi, baskı yapmaya başladı. Bu insanları evlerinden toplamaya başladı. Buna karşı direnen insanlara karşı çok ciddi şiddet kullanmaya başladı. Böylesi bir başlangıcı var bu meselenin. Sonrasında hızlı şeklide hükümet meselenin terör meselesi olduğunu, bir bölünme meselesi olduğunu kamuoyuna sunup, bunun çatışma zeminine çekilmesini sağladı. Çatışma zeminine çektiğinde öz yönetim talepleri meşruiyetini yitirecekti, demokratik özerklik bir terör talebi gibi Türkiye’ye lanse edilecekti ve önemli oranda oraya çekti. Açıkça şunu söylemek istiyorum eğer hükümet çok sert yönelmemiş olsaydı, insanların da buna karşı şiddet aracına sarılacağını pek tahmin etmiyorum” dedi.

‘Hendekler çözüm değil’

Özyönetimin hendeklerle sağlanamayacağının ifade eden Yüksek, “Sorunlar bununla çözülemez. Tabi bu bir sebep sonuç ilişkisi içinde anlaşılabilir aynı Kürt sorununda olduğu gibi. Yani yıllarca Kürtler neden kavga ediyor diye Kürtlere yöneldi bütün kesimler. Sorunun çıkış kaynağına gittiğiniz zaman, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Kürtlerin inkar edildiğini görürsünüz. Kürt kimliğinin, haklarının tanınmadığını görüsünüz. Buna isyan eden Kürtler var. Sebebini görmediğiniz zaman, sadece sonucunu gördüğünüz zaman sorunu çözemezsiniz. O nedenle şu anda hendekler bir sonuçtur. Hükümetin Kürtlerin öz yönetim talebini tanımama, sorununun sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu, hendek ya da barikat, bir sorun çözme yöntemi değil. Bu bir savunma biçimi ve tepki olarak ortaya çıkıyor. Sorunu gündemleştiriyor. Ama neden bunlar var, durup dururken insanlar neden bunlara başvurur, sorgulanması lazım. Eğer doğru sorgulanırsa bunun arkasında AKP hükümetinin savaş politikası olduğu ortaya çıkacak, yine Kürtleri inkar meselesi çıkacak. Biliyorsunuz yakın zamanda Cumhurbaşkanı Kürt sorunu yoktur dedi. Böyle bir inkar durumu söz konusu. Demokratik zeminde bunu tartışabilme imkanını ortadan kaldırdı. Parti olarak bunu gündeme getirdiğimizde hakkımızda davalar açılıyor. Diğer taraftan milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılmak isteniyor, ne için, demokratik özerkliği savunduğu için. Demokratik zeminde tartışılmadığı için hendek ve barikatla gündemde kalmaya devam ediyor” şeklinde konuştu.

Çatışmalar Batı’ya yayılabilir

Soruna çözüm bulunmaması halinde Türkiye’nin iç savaşa gidebileceğini iddia eden Yüksek, çatışmaların batı illerine yayılma riskinin bulunduğunu ifade etti. Yüksek, “Şu an zaten bir bakıma böyle bir tablo içerisindeyiz. Diyarbakır’ın bir bölümü 41 gündür sokağa çıkamıyor. On binlerce polis ve asker tarafından kuşatılmış durumda. Temel ihtiyaçlarına kavuşamıyorlar kış koşullarında. Her gün çatışma ve bomba seslerini duyuyoruz. Dolayısıyla biz bunu nasıl tanımlayacağız? Tanklar sokağa inmiş durumda, konvansiyonel silahlar kullanılıyor bu kentlerde Bunun böyle devam etmesi halinde, ülke adım adım iç savaşa sürüklenebilir. Bunu müsebbibi AKP hükümetidir. AKP hem ülkede, hem bölgede çatışmacı bir politika izliyor. Kürtler gururu incinen bir noktada sokak ortasında öldürülüyor. 230 sivil var öldürülen. Bunların tamamı polis asker kurşunuyla öldürüldü. Bu Batı’da yaşayan Kürt’ü çok rahatsız ediyor. Bu birikmenin yakın zamanda patlaması olasıdır. Biz iç savaşa gitmesini istemiyoruz, demokratik yollarla çözülmesini istiyoruz bu meselenin. Bizim istediğimiz şeyler Türkiye’de olmayacak şeyler değil. Biz evrensel demokrasilerde ne varsa buralarda uygulansın istiyoruz” diye konuştu.

“Rusya’da iç meseleler görüşülmedi”

Bölgedeki operasyon ve çatışmaların durdurulması için uluslararası baskının gerektiğini öne süren Yüksek, bir süre önce katıldığı Rusya gezisinin hatırlatılması üzerine, Türkiye’nin iç sorunlarını Rusya’da gündeme getirmediklerini belirti. Yüksek şöyle konuştu:

“Hem iç kamuoyunda bir baskı olması hem de uluslararası bir baskının olması gerektiğini düşünüyoruz. Çatışmadan çıkılması için teklif ettiğimiz hiçbir şeye hükümet yanaşmıyor. Bunu üzerinde bir güç baskı yapmalı. Batılı ülkelerden ve toplumdan beklentimiz bu. İlk adım olarak sokağa çıkma yasaklarını kalkması lazım. Yasakların kalkması halinde oturulup konuşulabilecek ortam doğabilir. Ama hükümet şu anda buna yanaşmıyor çünkü üzerinde bir baskı yok. Meşrulaştırmış durumda. Yürütmüş olduğu savaşı terörle mücadele olarak yansıtıyor. Biz Rusya’da Türkiye’nin iç meselesini tartışmadık, yaşanan gelişmeleri Rusya da takip ediyor. Rusya’dan Türkiye’ye bir baskı ve benzeri talebimiz söz konusu olmadı. Açıkçası buradaki beklentimiz, evrensel değerleri daha çok benimseyen, insan hakları değerlerini daha fazla benimseyen uluslararası kuruluşların, ülkelerin bunu gerçekleştirmesidir. Rusya’dan beklentilerimizi şu çerçevede dile getirdik; onlar da bölgede etkili bir güç, özellikle Suriye’de etkili bir güç. Kürtler artık kendi coğrafyalarında özgür yaşamak istiyor. Onların da bu konudaki bakış açılarını yenilemelidir. Kürtlerin statülerini kabul etmelidir. Özellikle Türkiye Kürtleri için Rusya’dan istediğimiz bir durum olmadı. Rusya, Çin, İran bloğunu izliyoruz. Böyle bir blok içerisinde yer alma ya da orasıyla sorunları çözme gibi bir yaklaşım söz konusu değil.”