Erdoğan'ın ‘Kirli İttifak’ İddiası Ne Anlama Geliyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme taşıdığı ‘kirli ittifak’, seçim sürecinde AKP cephesi açısından en önemli tartışma zemini yarattı.

Seçim kampanyalarında iktidar yetkilileri tarafından muhalefet partilerini terör örgütleriyle suç birlikteliğiyle itham eden açıklamalar, Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Prof.Dr. Fethi Açıkel’e göre hem hukuki değil, hem de siyasi etik açısından bir düşmanlaştırma sürecine işaret ediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme taşıdığı ‘kirli ittifak’, seçim sürecinde AKP cephesi açısından en önemli tartışma zemini yarattı. Bazı açıklamalarda muhalefet partileri doğrudan terörle ilişkilendirildi Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim üyesi Prof.Dr. Fethi Açıkel, siyasi partileri kriminalleştirme (suç eylemiyle ilişkilendirme) dili kullanıldığı ve bu iddialarla ilgili hukuki hiç bir adım atılmadığını söyledi.

Prof. Dr. Fethi Açıkel

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim arifesinde ‘Cumhurbaşkanı milletle veya esnafla, gençlikle buluşuyor’ gibi farklı başlıklarla düzenlenen etkinliklerde veya mitinglerde neredeyse her gün konuşmalar yaptı. Erdoğan, bu konuşmalarda ‘kirli ittifak’ tanımlaması yaptı ve bu tanımlama içerisinde Türkiye’deki meşru siyasi partiler CHP, MHP ve HDP’yi de hedef aldı. Erdoğan, 7 Haziran genel seçimlerini etkilemek üzere oluşturulduğunu iddia ettiği ‘kirli ittifak’ birlikteliğini şöyle açıkladı:

“Türkiye gerçekten çok ilginç bir süreci yaşıyor. Bütün partiler, bütün örgütler bir parti için seferber olmuş durumdalar. Bu nasıl kirli bir ittifaktır?” dedi.

Erdoğan şöyle devam etti: “Bütün partiler, bütün örgütler bir parti için seferber olmuş durumdalar. Ana muhalefet partisi kendisini bırakmış, bölücü örgütün güdümündeki partiye oy dileniyor. Milliyetçi olduğu iddiasındaki parti, ‘bölücü örgütün güdümündeki parti Meclis’e giremezse ülkede istikrarsızlık çıkacak’ diyor. Bölücü örgüt, silah da kullanarak bölge insanını bu partiye oy vermeye zorluyor. Hatta DHKP-C terör örgütü de bu partiye destek verdiğini açıkladı. Doğan medyası bu partinin eş başkanını yere göğe sığdıramıyor. Ermeni lobisi de aynı partiye desteğini ilan etti. Bir de Pensilvanya var. O da tüm umudunu bölücü örgütün güdümündeki partiye bağlamış durumda. Bu nasıl bin oyun, nasıl bir ihanettir? Bu nasıl kirli bir ittifaktır. Biz bu oyunları, bu ittifakı 2007’den hatırlıyoruz. 2011’den, 2013’deki Gezi olaylarından, 17-25 Aralık darbe girişiminden, 2014’deki seçimlerden biz bu kirli ittifakı çok iyi hatırlıyoruz.”

Cumhurbaşkanı'nın danışmanlarından Mustafa Varank gibi isimler ise, Twitter mesajlarıyla yabancı medya kuruluşlarını adeta "kirli ittifak" ile birlikte hareket etmekle suçlaması dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme taşıdığı ‘kirli ittifak’ iddiası AKP’ye yakın medya kuruluşlarında sıkça kullanılan kavram haline gelirken; Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere AKP adaylarınca seçim propagandası malzemesi yapıldı.

Başbakan Davutoğlu, son olarak dünkü açıklamasında, HDP’ye ilişkin PKK bağlantısını ileri noktaya taşıdı Davutoğlu, “Artık Demirtaş değil Kandil, 'Ben varım' diyor. Kimin koalisyon kuracağını, kimin koalisyon kurmayacağını ben tayin ederim' diyor. 'Kimin ne yapacağını ben bilirim' diyor. Ayrıca da tehdit ediyor 7 Haziran’da. O zaman biz de şunu söyleriz, HDP’ye verilen oy, PKK’ya verilen oydur, Kandil’e verilen oydur ve aynı zamanda HDP’ye verilen oy darbecilere verilen oydur” dedi. HDP’yi eleştirdiği sırada 6 rakamıyla yine ‘kirli ittifak’ anımsatmasıyla CHP ve MHP’yi de suçlayan Davutoğlu, “Atatürk'ün kurduğu gazete gibi yansıtan kendini, bu MİT tırlarını ifşa eden, casusluk faaliyetlerine yataklık eden gazete var ya bugün Kandil'le röportaj yapmış, bizi tehdit ediyor. Biz tehdide pabuç bırakır mıyız? Aynı şekilde bu paralelcilerin gazetecileri de HDP'yi manşet yapmış. Oyunu görüyor musunuz? Paralelciler HDP'yle, ulusalcılar Kandil'le, HDP'liler DHKP-C'yle iş tutuyor. Üç tane de illegal yapı Kandil, paralel ve DHKP-C. Bu üçü de gelse bize güç yeter mi? 6'sı birden gelseler bize yetişebilirler mi? Bunlar kem, bunlar kötü, bunların dalı, gölgesi olmaz” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı'nın danışmanlarından Mustafa Varank gibi isimler ise, Twitter mesajlarıyla yabancı medya kuruluşlarını adeta "kirli ittifak" ile birlikte hareket etmekle suçlaması dikkat çekti.

Davutoğlu, ayrıca AKP olarak neyi amaçladıklarıyla ilgili de, “Askeri bir mücadele yürütüyor değiliz ama 12 yıllık bir birikimimiz var, bu birikimin devamı için biz bir yığınak yapıyoruz” ifadesiyle dikkat çekti. Davutoğlu, AKP karşısındaki tüm siyasi ve toplumsal muhalefeti ise karşı tarafta yığınak yapmakla suçladı.

Peki Erdoğan’ın gündeme taşıdığı ve iktidar partisi AKP’nin savunduğu ‘kirli ittifak’, 7 Haziran Genel Seçimleri öncesinde siyasette ne anlama geliyor? Bu soruyu yönelttiğimiz Ankara Üniversitesi Siyaset Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Fethi Açıkel, “demokrasiye aykırı bir suçlama” değerlendirmesi yaptı.

‘Muhalefeti suç ile ilişkilendirmek demokratik değil’

Her şeyden önce modern demokrasilerde en önemli özelliği “saydam, adil ve centilmence seçimler gerçekleştirebilme” olarak tanımlayan Açıkel,Amerika’nın Sesi’ne seçim öncesindeki tabloyu şöyle yorumladı:

“Hangi parti olursa olsun, kamu kaynakları kullanımı açısından, medya ve iletişim kanalları kullanımı açısından demokratik saydamlık ilkesi uygulanmalıdır. Hakça bir tablo olması centilmenlik ilkeleri diyebileceğimiz koşullar sağlanmalıdır. Bunun iktidar partisince pek dikkate alınmaması nedeniyle yarışan muhalefet partileri açısından negatif tablo ortaya çıkıyor. Hakkaniyetle bağdaşmayan uygulamalar görüyoruz. Ancak diğer partileri karalama kampanyasını ise ilk defa bu derecede görüyoruz.”

Seçim sürecinde ‘kirli ittifak’ ifadesi kullanımıyla nasıl bir tablo ortaya çıktığını kaydeden Açıkel, “Muhalefet partilerini kriminalize etmeye çalışan ve onları suç aygıtı gibi sunmaya çalışan bir siyaset dilinin yaygınlaştığını görüyoruz. Anayasa gereği tarafsız ve bütün partilere eşit mesafede olması gerekli Cumhurbaşkanı belli ölçüde gözle görülür şekilde bunu ihlal ettiğini de görüyoruz. 2010 yılındaki anayasa değişikliği siyasi partileri kapatmayı güçleştirmişti. Yasal siyasi partileri, suç ilişkilendirmek ya da kirli ittifak içindeymiş gibi göstermek demokratik mantıkla çakışıyor” diye konuştu.İktidarda seçimleri kaybetme telaşı yaşandığı izlenimi edindiklerini söyleyen Açıkel, “İktidar partisi AKP’de bu adeta bir fobiye dönüşmüş durumda” yorumunda bulundu.

HDP'yi PKK'yla ilişkilendiren bir fotoşoplu bir grafik, hükümete yakın medya organlarında haber malzemesi yapıldı

Demokraside sadece iktidara gelmeyi değil muhalefette olmayı da kabullenmek ve bunu demokratik sistem gereği görmek gerektiğini belirten Açıkel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun ise seçim kampanyasını “iktidarı kaybetmemek” üzerine kurduğunu söyledi. “Hükümet seçimin adil ve demokratik geçmesi için gerekli çabayı göstermiyor” diyen Prof. Dr. Açıkel, Türkiye’de 21. yüzyılın başında hakça ve centilmence seçim yarışı gerçekleşmediğini aktardı.

‘Kirli ittifak’ varsa Yargıtay devreye girecek mi?

Türkiye’de siyasi partiler açısından terör örgütleri ile ‘ittifak’ niteliğinde işbirliği kurmak, yasal mevzuat uyarınca suç teşkil ediyor. Eğer herhangi bir siyasi parti suç işliyorsa, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma dosyası oluşturulması ve ardından Anayasa Mahkemesi’nde söz konusu siyasi parti hakkında kapatma davası açılması öngörülüyor.

Dolayısıyla yasal mevzuat açısından ‘Cumhurbaşkanı düzeyinde ifade edildiği gibi CHP, MHP ve HDP, terör örgütleriyle ‘ittifak’ kurduysa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bunu soruşturması gerekmez mi?’ sorusu ortaya çıkıyor.

Siyasi partiler ile ilgili mevzuat yönünden ‘kirli ittifak’ suçlamasının anlamını sorduğumuz Prof.Dr. Fethi Açıkel de, bu ittifak iddiasını Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği düşünüldüğünde yargı açısından elbette soru işareti yaşandığını kaydetti. Açıkel, “Elbette ‘kirli ittifak’ suçlamasını çok ciddi bir iddia olarak ele almak gerekir. Bu iddia gereği yerine getirilmiyorsa yargı açısından da sıkıntı var. Anayasal ve hukuki kurumları zayıflatılmış olsa da Türkiye bir ‘çadır devleti’ değil diye düşünüyoruz. Hukuk müessesi bir takım soruşturmaları yürütebilecek düzeyde varlığını halen koruyor. Ancak ortada böyle bir hukuki süreç görmüyoruz. Bu siyasi partiler aleyhine alınmış soruşturma veya yargı kararı olmamasına rağmen liderlerce bunun dile getirilmesini sorunlu buluyorum” dedi.

Başbakan Davutoğlu’nun, “HDP’ye verilen oy, PKK’ye verilmiştir ifadesini sadece siyaseten değil siyasi ahlak yönünden sorunlu gördüğünü söyleyen Açıkel, “HDP ile de en son Dolmabahçe’deki 10 maddelik bildiri de dahil olmak üzere görüşmeleri resmi kaynaklarla yürütenin de Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti olduğu ortada. Şimdi HDP’yi böylesi hedef almanın, hukuki dayanaktan yoksun olduğu gibi siyasi centilmenlikten de yoksun olduğunu düşünüyorum” değerlendirmesini yaptı. “Mevcutta hem hukuki olmayan hem de ahlak ve siyasi etik açısından düşmanlaştırma sürecinin yaşandığını düşünüyorum” görüşünü paylaştı.

Seçim sonrası için en azından partilerce daha centilmence siyaset dili kullanılması gerektiğine işaret eden Açıkel, “Mevcutta hem hukuki olmayan hem de ahlak ve siyasi etik açısından düşmanlaştırma sürecinin yaşandığını düşünüyorum” görüşünü paylaştı.

Yabancı medyaya "işbirlikçi" suçlaması

Bu arada Cumhurbaşkanı'nın danışmanlarından Mustafa Varank gibi isimler ise, Twitter mesajlarıyla yabancı medya kuruluşlarını adeta "kirli ittifak" ile birlikte hareket etmekle suçlaması dikkat çekti. Varank, yabancı medya kuruluşları için ‘Son hafta Guardian, NY Times, Financial Times, Economist, Erdoğan’ı hedefe koyan yazılar yazıyor, BBC servis ediyor. Başka yoruma gerek var mı?’ diye twit attı.