Geride bırakmaya hazırlandığımız 2005, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde dönüm noktası olma niteliğine sahip gelişmelere ev sahipliği yaptı. Türkiye’nin 40 yıldan fazla süredir peşinden koştuğu Avrupa Birliği üyeliği için “teknik anlamda” çok önemli bir viraj dönüldü ve müzakerelere start verildi. Türkiye’nin Avrupa Birliği açısından en önemli “iç politika” konusu olduğu bu yılın en belirgin özelliklerinden birini de “bol soru işaretli” olması oluşturdu.
Avrupa Birliği, bir yandan kendi varlık sebebini ve geleceğini sorgularken diğer yandan işleyişi açısından yaşamsal sorunları aşma telaşı içine düştü. Bu karmaşık ortamda Türkiye, özellikle de AKP hükümeti soru işaretlerinden nasibini aldı. İktidara geldiğinden bu yana Brüksel’in sempatisini kazanmayı bilen Türk hükümeti, son dönemde gerçekleştirdiği eylemleriyle ve kamuoyunda da bolca tartışılan söylemleriyle Brüksel’in kafasını karıştırmayı başardı. “Ankara’yı anlamakta zorluk çekme düzeyi” AKP iktidarı öncesindeki düzeye yükselen Avrupa Birliği içinde 2006’da sürecin geleceği ve sürdürülebilirliği konusunda ciddi kaygılar mevcut.
Türkiye konusunda hazırlanan belgelerin tonunun sertleştirilmesinde ve daha önceki genişleme dalgalarında diğer adaylardan istenmeyen bazı taleplerin gündeme getirilmesinde “kamuoyu”, siyasetçilerin sürekli sığınak olarak kullandıkları bir unsur olarak dikkat çekti. Bu sığınakta kendilerini daha rahat hisseden Avrupa Birliği yetkilileri Türkiye’nin en az on yıl sürmesine kesin gözüyle bakılan müzakerelerde izleyeceği kural ve yöntemleri içeren, zaten oldukça ağır olmasıyla dikkat çeken Müzakere Çerçevesi’ni dallandırıp budaklandırmakta herhangi bir sakınca görmediler.
Aslında 2004 yılında Türkiye’nin bir gün üye olabileceğini duymak bile istemeyen en muhalif ülkelerin bile takdirini toplayan Ankara, 2005’i çok iyi kullanabilirdi. Ancak bu yapılmadı ve “istediğini elde etme rehaveti içinde” frene basıldı. Frene basılınca da Brüksel, “Kendinize gelseniz iyi olur” mesajını net bir şekilde vermeye başladı. Bunu da Türkiye’yle ilgili belgelerin sertleşmesi izledi. Tercih edilen, reform sürecine bağlılığın somut adımlarla ve uygulamayla kanıtlanması olsa da bu olumsuzlukların büyük bölümü reform sürecinde “2004 şevkini anımsatacak nitelikte makyajlarla” bile aşılabilirdi.
2006’nın Türkiye – Avrupa Birliği ilişkileri açısından çok daha zorlu geçeceğini söylemek mümkün. Bu süreçte en sıcak konulardan birini ise Kıbrıs konusu oluşturacak. Türkiye’nin gümrük birliğini “Kıbrıs Cumhuriyeti” de dahil olmak üzere tüm üye ülkelere genişleten Ek Protokol’ün gereklerini yerine getirme yükümlülüğü müzakerelerin gidişini son derece olumsuz anlamda etkileme potansiyeli taşıyor.
İfade özgürlüğü konusunda takınılan tavır, sivil toplum örgütlerinin açıklamalarına yönelik tepkiler, yaşam tarzı üzerinde etki yaratma kapasitesine sahip olan bazı uygulamaların iktidar tarafından ele alınıyor olması, basında yer alan eleştiri nitelikli haber ve yorumlara tahammülsüzlük 2006’da da Brüksel’in çok yakın takibinde olmaya devam edecek.