Merkezi Washington’da bulunan Pew Araştırma Merkezi’nin yaptığı yeni bir kamuoyu araştırması, Müslümanlarla Batılı ülke vatandaşlarının birbirlerini nasıl algıladıkları konusuna ışık tutuyor.
Merkez Başkanı Andrew Kohut, 6 Müslüman ve 6 Batılı ülkede yapılan araştırma sonucunu şöyle değerlendiriyor: "Batılılar, Müslümanları fanatik, şiddet yanlısı ve hoşgörü sahibi olmayan insanlar olarak görüyor. Müslümanlarsa Batılıları hem bencil, ahlaksız ve açgözlü, hem de şiddet yanlısı ve hoşgörüsüz olarak tanımlıyor. Batılılar ve Müslümanlar bir çok konuda birbirlerini suçluyor."
Araştırmaya göre en büyük uçurum, Amerika ve Müslüman ülkeler arasında...Amerikan karşıtlığı, araştırmanın yapıldığı, müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu 6 ülkede, Türkiye, Mısır, Ürdün, Endonezya, Nijerya ve Pakistan’da gözle görülür biçimde artıyor. Amerika’ya olan destek, Müslüman ülkeler arasında Amerika’nın en yakın müttefiki sayılan Türkiye’de de iyice azalıyor. NATO üyesi olan Türkiye’de ankete katılanların sadece yüzde 12’si, Amerika’yı dost olarak görüyor. Amerika’yla yakın bağları olan bir başka Müslüman ülke, Ürdün’de de ankete katılanların sadece yüzde 15’i, Amerika’yı destekliyor.
Araştırmacı Andrew Kohut, Müslüman ülkeler arasında “biz ve onlar” görüşünün giderek yaygınlaştığına dikkati çekiyor: "Müslüman dünyasındaki Amerikan karşıtlığı, Amerika’nın güttüğü politikalardan kaynaklanıyor. Irak’taki savaş, Amerika’nın terörle müdacele çabaları ve İsrail’e verilen destek, Müslümanların Amerika’ya karşı tavır almasına neden oluyor. Amerika’nın dış politikasını tek taraflı yürüttüğü inancı da Müslümanlar tarafından hoş karşılanmıyor."
PEW Araştırma Merkezi’nin anketinde ayrıca Müslümanların, Amerika’nın terörle mücadele için öne sürdüğü gerekçeleri kabul etmediği ortaya çıkıyor. Birçok Müslüman, terörle mücadelenin amacının Amerika’nın kendisini tehdit eden unsurlarla savaşması değil, Müslüman ülkeleri zayıflatmak olduğuna inanıyor.
Delaware Üniversitesi’nden siyaset bilimi uzmanı profesör Muktedir Han, Amerika’nın, başkalarının çıkarlarını göz önünde bulundurmadan adım atma eğiliminde olduğunu vurguluyor: "Başkalarının huzurunu ve güvenliğini bozarak kendimizi daha huzurlu ve güvenli kılamayacağımızın farkına varmamız gerekiyor. Hepimiz küreselleşmeden nasibimizi alıyoruz. Dünyadaki bir çok ülke, birbirine muhtaç. Amerika’nın Müslüman ülkeler dahil herkesin güvenliği için mücadele etmesi büyük önem taşıyor."
Bazı uzmanlar, Amerika’nın dünyanın geri kalanıyla iyi ilişkiler içinde olmak istediğini, ancak ulusal güvenliğin başta geldiğini söylüyor. Dış İlişkiler Konseyi’nın Arap dünyası uzmanı olan Michele Dunne, 11 Eylül 2001’den sonra Amerika’nın dikkatinin İslamiyet değil, Ortadoğu’daki ülkelerin siyasi tutumları üzerine yoğunlaştığını belirtiyor: "Bush Yönetimi, Irak, İran, Suriye ve bir nebze de olsa Libya’nın da bölgesel sorunları körüklediğini savunuyor. Bu ülkeler, kitle imha silahlarının yaygınlaşmasına olanak tanıyacak bir atmosfer yaratmaya çalışıyor. Bush Hükümeti, bunun, Ortadoğu’nun ana sorunu olduğu düşüncesiyle iş başına geldi."
Merkezi Washington’daki RAND araştırma enstitüsünden terör uzmanı Bruce Hoffman, bu görüşe katılıyor. Hoffman ayrıca bazı düşmanlıkların bir takım yanlış anlaşılmalardan kaynaklandığını ileri sürüyor: "Ortadoğu’daki seçmen kitlesini tam anlamıyla tanımıyoruz. Bu nedenle de bu kişilere nasıl hitap edebileceğimizi bilmiyoruz. Son yıllarda, bu kitleleri kendimize yabancılaştırdık. Halbuki yapmamız gereken, onları da terörle mücadelenin saflarına çekmekti."
Delaware Üniversitesi’nden profesör Muktedir Han, Ortadoğu’da tırmanan şiddetin, Müslüman toplumlar arasında, Amerika liderliğindeki Batı’nın İslamiyet’e savaş açtığı görüşünü güçlendirdiğini söylüyor. Uzman, bu nedenle aşırı dincilerin güçlendiğini, ılımlılarınsa zayıfladığını belirtiyor. Ancak yine de bir çok Ortadoğu uzmanı, bu eğilimin tersine çevrilebileceğine inanıyor. Washinton’daki Amerika Barış Enstitüsü’nden Mona Yacoubian, uzun süredir devam eden İsrail-Filistin sorununun çözümünün bu yolda atılabilecek en etkili adım olduğunu söylüyor: "İsrail-Filistin sorununu çözmenin bölge için son derece büyük avantajları olacaktır. Amerika’nın bölgeye askeri gücünü empoze eden bir ülkeden çok barış ve uzlaşı gücü olarak algılanması da Amerikan karşıtlığını tersine çevirecektir."
Bir çok uzman, Amerika ve Müslüman dünyası arasında köprü kurabilmek için Amerika’nın dış politikasının Müslüman dünyasındaki etkilerini iyi kavraması gerektiğini söylüyor. Buna karşılık Müslümanların da İslamiyet’in şiddeti körüklediği iddialarına yanıt vermeleri gerekiyor.
Merkez Başkanı Andrew Kohut, 6 Müslüman ve 6 Batılı ülkede yapılan araştırma sonucunu şöyle değerlendiriyor: "Batılılar, Müslümanları fanatik, şiddet yanlısı ve hoşgörü sahibi olmayan insanlar olarak görüyor. Müslümanlarsa Batılıları hem bencil, ahlaksız ve açgözlü, hem de şiddet yanlısı ve hoşgörüsüz olarak tanımlıyor. Batılılar ve Müslümanlar bir çok konuda birbirlerini suçluyor."
Araştırmaya göre en büyük uçurum, Amerika ve Müslüman ülkeler arasında...Amerikan karşıtlığı, araştırmanın yapıldığı, müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu 6 ülkede, Türkiye, Mısır, Ürdün, Endonezya, Nijerya ve Pakistan’da gözle görülür biçimde artıyor. Amerika’ya olan destek, Müslüman ülkeler arasında Amerika’nın en yakın müttefiki sayılan Türkiye’de de iyice azalıyor. NATO üyesi olan Türkiye’de ankete katılanların sadece yüzde 12’si, Amerika’yı dost olarak görüyor. Amerika’yla yakın bağları olan bir başka Müslüman ülke, Ürdün’de de ankete katılanların sadece yüzde 15’i, Amerika’yı destekliyor.
Araştırmacı Andrew Kohut, Müslüman ülkeler arasında “biz ve onlar” görüşünün giderek yaygınlaştığına dikkati çekiyor: "Müslüman dünyasındaki Amerikan karşıtlığı, Amerika’nın güttüğü politikalardan kaynaklanıyor. Irak’taki savaş, Amerika’nın terörle müdacele çabaları ve İsrail’e verilen destek, Müslümanların Amerika’ya karşı tavır almasına neden oluyor. Amerika’nın dış politikasını tek taraflı yürüttüğü inancı da Müslümanlar tarafından hoş karşılanmıyor."
PEW Araştırma Merkezi’nin anketinde ayrıca Müslümanların, Amerika’nın terörle mücadele için öne sürdüğü gerekçeleri kabul etmediği ortaya çıkıyor. Birçok Müslüman, terörle mücadelenin amacının Amerika’nın kendisini tehdit eden unsurlarla savaşması değil, Müslüman ülkeleri zayıflatmak olduğuna inanıyor.
Delaware Üniversitesi’nden siyaset bilimi uzmanı profesör Muktedir Han, Amerika’nın, başkalarının çıkarlarını göz önünde bulundurmadan adım atma eğiliminde olduğunu vurguluyor: "Başkalarının huzurunu ve güvenliğini bozarak kendimizi daha huzurlu ve güvenli kılamayacağımızın farkına varmamız gerekiyor. Hepimiz küreselleşmeden nasibimizi alıyoruz. Dünyadaki bir çok ülke, birbirine muhtaç. Amerika’nın Müslüman ülkeler dahil herkesin güvenliği için mücadele etmesi büyük önem taşıyor."
Bazı uzmanlar, Amerika’nın dünyanın geri kalanıyla iyi ilişkiler içinde olmak istediğini, ancak ulusal güvenliğin başta geldiğini söylüyor. Dış İlişkiler Konseyi’nın Arap dünyası uzmanı olan Michele Dunne, 11 Eylül 2001’den sonra Amerika’nın dikkatinin İslamiyet değil, Ortadoğu’daki ülkelerin siyasi tutumları üzerine yoğunlaştığını belirtiyor: "Bush Yönetimi, Irak, İran, Suriye ve bir nebze de olsa Libya’nın da bölgesel sorunları körüklediğini savunuyor. Bu ülkeler, kitle imha silahlarının yaygınlaşmasına olanak tanıyacak bir atmosfer yaratmaya çalışıyor. Bush Hükümeti, bunun, Ortadoğu’nun ana sorunu olduğu düşüncesiyle iş başına geldi."
Merkezi Washington’daki RAND araştırma enstitüsünden terör uzmanı Bruce Hoffman, bu görüşe katılıyor. Hoffman ayrıca bazı düşmanlıkların bir takım yanlış anlaşılmalardan kaynaklandığını ileri sürüyor: "Ortadoğu’daki seçmen kitlesini tam anlamıyla tanımıyoruz. Bu nedenle de bu kişilere nasıl hitap edebileceğimizi bilmiyoruz. Son yıllarda, bu kitleleri kendimize yabancılaştırdık. Halbuki yapmamız gereken, onları da terörle mücadelenin saflarına çekmekti."
Delaware Üniversitesi’nden profesör Muktedir Han, Ortadoğu’da tırmanan şiddetin, Müslüman toplumlar arasında, Amerika liderliğindeki Batı’nın İslamiyet’e savaş açtığı görüşünü güçlendirdiğini söylüyor. Uzman, bu nedenle aşırı dincilerin güçlendiğini, ılımlılarınsa zayıfladığını belirtiyor. Ancak yine de bir çok Ortadoğu uzmanı, bu eğilimin tersine çevrilebileceğine inanıyor. Washinton’daki Amerika Barış Enstitüsü’nden Mona Yacoubian, uzun süredir devam eden İsrail-Filistin sorununun çözümünün bu yolda atılabilecek en etkili adım olduğunu söylüyor: "İsrail-Filistin sorununu çözmenin bölge için son derece büyük avantajları olacaktır. Amerika’nın bölgeye askeri gücünü empoze eden bir ülkeden çok barış ve uzlaşı gücü olarak algılanması da Amerikan karşıtlığını tersine çevirecektir."
Bir çok uzman, Amerika ve Müslüman dünyası arasında köprü kurabilmek için Amerika’nın dış politikasının Müslüman dünyasındaki etkilerini iyi kavraması gerektiğini söylüyor. Buna karşılık Müslümanların da İslamiyet’in şiddeti körüklediği iddialarına yanıt vermeleri gerekiyor.