Nükleer maddeler oldukça değişik özellikler taşıyor. Örneğin zenginleştirilmiş uranyum, ya da plütonyum, korkunç patlayıcı güce sahip. Sezyum elementi, ölümcül radyasyon yayabiliyor. Talyum gibi radyoaktif elementlerin izotoplarıysa, tedavi gören hastalara enjekte edilebiliyor. Ancak radyoaktif maddelerin teröristlerin eline geçmesi, son derece ciddi güvenlik tehditlerine yolaçıyor.
Geçen yıl 91 ülke, Birleşmiş Milletler, Nükleer Terörizm Faaliyetlerinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’ye imza attı. Sözleşme, ölüm ya da yaralanmaya yolaçacak radyoaktif maddelere sahip olmayı yasaklıyor. Ancak bazı ülkelerde güvenlik önlemleri yeterli değil. Washington’da hükümetten bağımsız faaliyet gösteren, Nükleer Denetleme Merkezi’nden Paul Leventhal, teröristlerin bu tür güvenlik zaaflarından yararlandığını söylüyor:
“Terör örgütlerine en çok yardım ettiğini düşündüğümüz ülkeler, İran ve Kuzey Kore... Nükleer faaliyetlerde bulunan bu ülkelerde, belki devletler değil, ama bazen Pakistan’daki Abdülkadir Han örneğinde yaşandığı gibi, bireyler teröristlerle ilişki kurabiliyor. Bence Pakistan’ı da terörist örgütlere malzeme sağlayan ülkeler arasında görmeliyiz.”
Pakistan’da atom bombasını Abdülkadir Han yapmıştı. Ancak uzman, İran ve Kuzey Kore’ye nükleer teknoloji transfer ettiği için ev hapsiyle cezalandırılıyor. Pakistan devleti bu transferden haberi olmadığını savunuyor. Üstelik Abdülkadir Han Pakistan’da hala bir ulusal kahraman olarak görülüyor. Bakan Şeyh Raşid Ahmet, geçen yıl yaptığı açıklamada Abdülkadir Han’ın yargılanmak üzere başka bir ülkeye gönderilmeyeceğini söylemişti.
Santirfüjler, uranyumu nükleer santrallerde yakıt olarak kullanmak üzere zenginleştirmeye yarıyor. Santirfüjlerde daha uzun süre işlenen uranyum, nükleer bombalarda da kullanılıyor. Nükler Denetleme Merkezinden Leventhal’a göre, bomba yapımında kullanılacak malzemenin temini çok güç, ama imkansız değil:
“Kimsenin haberi olmadan bu işin hırsızlığını yapmak için ya son derece iyi planlanmış operasyon hazırlamalısınız, ya da içeride bir adamınız olması gerek.”
Leventhal, atom bombası yapmak için beş kilogram uranyum gerektiğini söylüyor. Amerikan Bilimciler Derneği’nden fizikçi Ivan Oelrich ise, bomba malzemelerini temin etmenin, bombayı imal etmekten daha zor olduğunu belirtiyor:
“Son derece becerikli mühendisler, bu parçaları imal edecek eğitimli kişiler, ve bu mekanizmayı çalıştıracak yetenekli insanlara ihtiyacınız var.”
Teröristlerin, “kirli bomba” adıyla bilinen radyoaktif maddeleri, konvansiyonel patlayıcıların yardımıyla kullanmalarından da kaygı duyuluyor. Fizikçi Oelrich, yüksek radyasyon içeren maddelerin çok büyük tehdit içerdiğini, bunları kullanmak isteyen teröristleri bile, kaçmaya fırsat bulamadan öldürebileceğini savunuyor. Ancak uzmana göre düşük düzeyde radyasyon içeren kirli bombalar psikolojik etki yaratabilir:
“Bu bombalar sağlık açısından ciddi tehdit değil. Ama örneğin insanlar, ‘Bu binada radyasyon var, buraya adımım bile atmam..’ diyebilir. İnsanlar her zaman rasyonel düşünmeyebiliyor. Gerçekte tehlikeli olmasa da tehlikeli olabileceğini düşündükleri için bir binayı ya da bölgeyi terkedebilirler.”
Teröristlerin bir nükleer santrali hedef alması durumunda da, bir kent, ciddi bir radyasyon tehlikesine maruz kalabilir. Ancak Ivan Oelrich, bu tarz merkezlerde çok fazla güvenlik önlemi alındığına işaret ediyor:
“Radyoaktif materyallerin depolandığı yerler, bir uçak kazasına bile dayanabilecek güçte yapılır. Teröristlerin bir nükleer santralin işleyişine müdahale etmesi çok zor. Ancak içeriden biri santrali kötü amaçlarına alet edebilir. Bu tabi bir başka mesele. Bu durumda da bir işten, iki kişi aynı anda sorumlu olur. Güvenlik kontrolleri yapılır... Bunun gibi bir dizi güvenlik önlemleri mevcut.”
Nükleer teknoloji, yararlarına rağmen teröristlere de potansiyel malzeme sağlıyor. Uzmanlarsa istikrarlı güvenlik önlemlerinin gereksinimine dikkat çekiyor. Nükleer Denetleme Merkezinden Paul Leventhal, nükleer santrallerin terör saldırısına uğraması durumunda, alternatif enerji kaynaklarının daima el altında tutulması gerektiğini belirtiyor.
Geçen yıl 91 ülke, Birleşmiş Milletler, Nükleer Terörizm Faaliyetlerinin Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme’ye imza attı. Sözleşme, ölüm ya da yaralanmaya yolaçacak radyoaktif maddelere sahip olmayı yasaklıyor. Ancak bazı ülkelerde güvenlik önlemleri yeterli değil. Washington’da hükümetten bağımsız faaliyet gösteren, Nükleer Denetleme Merkezi’nden Paul Leventhal, teröristlerin bu tür güvenlik zaaflarından yararlandığını söylüyor:
“Terör örgütlerine en çok yardım ettiğini düşündüğümüz ülkeler, İran ve Kuzey Kore... Nükleer faaliyetlerde bulunan bu ülkelerde, belki devletler değil, ama bazen Pakistan’daki Abdülkadir Han örneğinde yaşandığı gibi, bireyler teröristlerle ilişki kurabiliyor. Bence Pakistan’ı da terörist örgütlere malzeme sağlayan ülkeler arasında görmeliyiz.”
Pakistan’da atom bombasını Abdülkadir Han yapmıştı. Ancak uzman, İran ve Kuzey Kore’ye nükleer teknoloji transfer ettiği için ev hapsiyle cezalandırılıyor. Pakistan devleti bu transferden haberi olmadığını savunuyor. Üstelik Abdülkadir Han Pakistan’da hala bir ulusal kahraman olarak görülüyor. Bakan Şeyh Raşid Ahmet, geçen yıl yaptığı açıklamada Abdülkadir Han’ın yargılanmak üzere başka bir ülkeye gönderilmeyeceğini söylemişti.
Santirfüjler, uranyumu nükleer santrallerde yakıt olarak kullanmak üzere zenginleştirmeye yarıyor. Santirfüjlerde daha uzun süre işlenen uranyum, nükleer bombalarda da kullanılıyor. Nükler Denetleme Merkezinden Leventhal’a göre, bomba yapımında kullanılacak malzemenin temini çok güç, ama imkansız değil:
“Kimsenin haberi olmadan bu işin hırsızlığını yapmak için ya son derece iyi planlanmış operasyon hazırlamalısınız, ya da içeride bir adamınız olması gerek.”
Leventhal, atom bombası yapmak için beş kilogram uranyum gerektiğini söylüyor. Amerikan Bilimciler Derneği’nden fizikçi Ivan Oelrich ise, bomba malzemelerini temin etmenin, bombayı imal etmekten daha zor olduğunu belirtiyor:
“Son derece becerikli mühendisler, bu parçaları imal edecek eğitimli kişiler, ve bu mekanizmayı çalıştıracak yetenekli insanlara ihtiyacınız var.”
Teröristlerin, “kirli bomba” adıyla bilinen radyoaktif maddeleri, konvansiyonel patlayıcıların yardımıyla kullanmalarından da kaygı duyuluyor. Fizikçi Oelrich, yüksek radyasyon içeren maddelerin çok büyük tehdit içerdiğini, bunları kullanmak isteyen teröristleri bile, kaçmaya fırsat bulamadan öldürebileceğini savunuyor. Ancak uzmana göre düşük düzeyde radyasyon içeren kirli bombalar psikolojik etki yaratabilir:
“Bu bombalar sağlık açısından ciddi tehdit değil. Ama örneğin insanlar, ‘Bu binada radyasyon var, buraya adımım bile atmam..’ diyebilir. İnsanlar her zaman rasyonel düşünmeyebiliyor. Gerçekte tehlikeli olmasa da tehlikeli olabileceğini düşündükleri için bir binayı ya da bölgeyi terkedebilirler.”
Teröristlerin bir nükleer santrali hedef alması durumunda da, bir kent, ciddi bir radyasyon tehlikesine maruz kalabilir. Ancak Ivan Oelrich, bu tarz merkezlerde çok fazla güvenlik önlemi alındığına işaret ediyor:
“Radyoaktif materyallerin depolandığı yerler, bir uçak kazasına bile dayanabilecek güçte yapılır. Teröristlerin bir nükleer santralin işleyişine müdahale etmesi çok zor. Ancak içeriden biri santrali kötü amaçlarına alet edebilir. Bu tabi bir başka mesele. Bu durumda da bir işten, iki kişi aynı anda sorumlu olur. Güvenlik kontrolleri yapılır... Bunun gibi bir dizi güvenlik önlemleri mevcut.”
Nükleer teknoloji, yararlarına rağmen teröristlere de potansiyel malzeme sağlıyor. Uzmanlarsa istikrarlı güvenlik önlemlerinin gereksinimine dikkat çekiyor. Nükleer Denetleme Merkezinden Paul Leventhal, nükleer santrallerin terör saldırısına uğraması durumunda, alternatif enerji kaynaklarının daima el altında tutulması gerektiğini belirtiyor.