Papa 16. Benedict’in geçen hafta Türkiye’ye yaptığı ziyaretin asıl amacı, araları açık olan Katolik ve Ortodoks kiliselerini yakınlaştırmaktı. Ancak, Müslüman dünyası ve Vatikan arasındaki gerginliğin, bu ziyareti gölgelemesi bekleniyordu. Papa aynı zamanda, Türkiye’deki Hıristiyan azınlığa destek verdi ve dini özgürlüklerin önemini vurguladı. Papa’nın ziyaretinin Türkiye’de nasıl yorumlandığını bu ülkede bulunan Amerika’nın Sesi muhabiri Sonja Pace araştırdı.
Papa 16. Benedict’in Türkiye’deyken söylediği her söz, yaptığı her hareket Türk basınınca derinlemesine mercek altına alındı. Papa, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili yaptığı son olumlu yorumunda samimi davrandı mı? Ayasofya’da dua etmeyi planlıyor muydu? “İslamı eleştiren ve Hazreti Muhammed’in öğretilerini “kötü amaçlı ve gayrı-insani” olarak değerlendirdiği konuşmadan sonra, ortamı yumuşatmaya çalışacak mıydı?” gibi sorular, Türk basınında sürekli gündeme geldi.
Papa’nın Eylül ayında Almanyayaptığı ve Müslümanlarla Hıristiyanların arasını açan bu konuşması, Türkiye ziyaretinin asıl amacını gölgeledi. Aslında Papa Türkiye’ye Fener Rum Patriği Bartolomeos’la görüşmeye gitti. Ortodoks ve Katolik kiliseleri 1054 yılından bu yana bölünmüş durumda. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyelerinden Profesör Doktor Hasan Ünal’a göre, bu konu bile kendi başına büyük bir hassasiyete sahip:
"Papa’nın Patrikhane’yle bir dostluk ya da ittifak içine girme çabasının bir zararı yok. Ancak bunu, ‘İslam’a karşı bir Hıristiyanlık ittifakı kurmaya çalışıyor’ kuşkularına yol açmadan yapması gerekiyor."
70 milyonluk Türkiye’de Hıristiyanların sayısı yaklaşık 100 bin civarında. Bunların çoğunu Rum Ortodoks kilisesi üyeleri oluşturuyor. Türkiye’deki yasalar dini özgürlükler sağlasa da, kilise açmak ve dini okullar işletmek gibi konular, özel izin ya da mülkiyet gibi zorunluluklara tabi.
Köşe yazarı Mustafa Akyol da Hıristiyan azınlığın tam anlamıyla dini özgürlüklere sahip olmadığını belirtiyor. Akyol, ruhban okullarına getirilen kısıtlamaların, Türkiye’deki İslami kesimden kaynaklanmadığını ve laik devlet yapısının bir ürünü olduğunu söylüyor:
"Devlet, kendi müfredatı dışında dini okula izin vermiyor. Türkiye’de özel işletilen dini okul göremezsiniz. Müslümanlar böyle okullara sahip olamadığı gibi, Hıristiyanlar da olamaz."
Yine de Türkiye’de çok sayıda Hıristiyan, Müslümanlara oranla daha fazla baskı altında yaşadıkları, daha fazla dışlandıkları görüşünde. Ancak Papa, Türkiye’de dinlere getirilen kısıtlamaları vurgulamak yerine, dini özgürlükler üzerine konuşmayı tercih etti:
"İnanç özgürlüğü, kurumsal anlamda güvence altına alınır, bireyler ve toplumlar bu özgürlüğe pratik anlamda saygı gösterirse, bütün inananların, bir toplumu oluşturacak gerekli yapıcı katkıyı sağlamasına uygun ortam hazırlanır."
Y azar Mustafa Akyol, Türkiye’deki laik yapının tutucu bir çizgi izlediğini, dinlere özgürlük sağlanmasının devlete tehdit olarak görüldüğünü söylüyor:
"Böyle bir çağrı eğer Müslümanlar tarafından yapılsaydı, bu Laiklik sistemine aykırı görülecekti. Ancak Hıristiyanlar tarafından yapılınca, bu kez bu çağrı, Türk toplumuna sızmaya çalışan ve emperyalistler tarafından desteklenen bir dış tehdit olarak görülüyor."
Mustafa Akyol, Türkiye’deki Laiklik sisteminin devlet ve dini kurumları birbirinden ayırmaktan öte, dinin devlet tarafından denetlenmesini amaçlandığını savunuyor.
Papa 16. Benedict’in Türkiye’deyken söylediği her söz, yaptığı her hareket Türk basınınca derinlemesine mercek altına alındı. Papa, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğiyle ilgili yaptığı son olumlu yorumunda samimi davrandı mı? Ayasofya’da dua etmeyi planlıyor muydu? “İslamı eleştiren ve Hazreti Muhammed’in öğretilerini “kötü amaçlı ve gayrı-insani” olarak değerlendirdiği konuşmadan sonra, ortamı yumuşatmaya çalışacak mıydı?” gibi sorular, Türk basınında sürekli gündeme geldi.
Papa’nın Eylül ayında Almanyayaptığı ve Müslümanlarla Hıristiyanların arasını açan bu konuşması, Türkiye ziyaretinin asıl amacını gölgeledi. Aslında Papa Türkiye’ye Fener Rum Patriği Bartolomeos’la görüşmeye gitti. Ortodoks ve Katolik kiliseleri 1054 yılından bu yana bölünmüş durumda. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyelerinden Profesör Doktor Hasan Ünal’a göre, bu konu bile kendi başına büyük bir hassasiyete sahip:
"Papa’nın Patrikhane’yle bir dostluk ya da ittifak içine girme çabasının bir zararı yok. Ancak bunu, ‘İslam’a karşı bir Hıristiyanlık ittifakı kurmaya çalışıyor’ kuşkularına yol açmadan yapması gerekiyor."
70 milyonluk Türkiye’de Hıristiyanların sayısı yaklaşık 100 bin civarında. Bunların çoğunu Rum Ortodoks kilisesi üyeleri oluşturuyor. Türkiye’deki yasalar dini özgürlükler sağlasa da, kilise açmak ve dini okullar işletmek gibi konular, özel izin ya da mülkiyet gibi zorunluluklara tabi.
Köşe yazarı Mustafa Akyol da Hıristiyan azınlığın tam anlamıyla dini özgürlüklere sahip olmadığını belirtiyor. Akyol, ruhban okullarına getirilen kısıtlamaların, Türkiye’deki İslami kesimden kaynaklanmadığını ve laik devlet yapısının bir ürünü olduğunu söylüyor:
"Devlet, kendi müfredatı dışında dini okula izin vermiyor. Türkiye’de özel işletilen dini okul göremezsiniz. Müslümanlar böyle okullara sahip olamadığı gibi, Hıristiyanlar da olamaz."
Yine de Türkiye’de çok sayıda Hıristiyan, Müslümanlara oranla daha fazla baskı altında yaşadıkları, daha fazla dışlandıkları görüşünde. Ancak Papa, Türkiye’de dinlere getirilen kısıtlamaları vurgulamak yerine, dini özgürlükler üzerine konuşmayı tercih etti:
"İnanç özgürlüğü, kurumsal anlamda güvence altına alınır, bireyler ve toplumlar bu özgürlüğe pratik anlamda saygı gösterirse, bütün inananların, bir toplumu oluşturacak gerekli yapıcı katkıyı sağlamasına uygun ortam hazırlanır."
Y azar Mustafa Akyol, Türkiye’deki laik yapının tutucu bir çizgi izlediğini, dinlere özgürlük sağlanmasının devlete tehdit olarak görüldüğünü söylüyor:
"Böyle bir çağrı eğer Müslümanlar tarafından yapılsaydı, bu Laiklik sistemine aykırı görülecekti. Ancak Hıristiyanlar tarafından yapılınca, bu kez bu çağrı, Türk toplumuna sızmaya çalışan ve emperyalistler tarafından desteklenen bir dış tehdit olarak görülüyor."
Mustafa Akyol, Türkiye’deki Laiklik sisteminin devlet ve dini kurumları birbirinden ayırmaktan öte, dinin devlet tarafından denetlenmesini amaçlandığını savunuyor.