Brüksel’deki temas ve toplantılarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönmeden önce basına açıklamalarda bulunan Başbakan Erdoğan, Kıbrıs’ta her türlü olasılığı göz önünde bulundurarak adım attıklarını açıkladı.
Erdoğan, Kıbrıs Türklerine tanınması istenen istisnaların hukukî güvence altına alınması konusunda, Avrupa Birliği ile uzlaşma sağlandığına dair haberler hakkında ayrıntı vermekten kaçındı. Başbakan, zirve sırasında, Dünya’da yoksulluk ve cehaletin önü alınmadan tedhişle mücadelede polisiye tedbirlerin fazla etkili olamayacağına dikkatleri çektiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan’a göre Brüksel’deki temas, görüşme ve katıldığı zirve toplantıları son derece verimli geçti. Erdoğan’ın Avrupalı muhataplarıyla konuşmalarında üç önemli konu diğerlerinden daha önemliydi: Kıbrıs, Türkiye ile yıl sonunda üyelik müzakerelerinin başlatılması ve tedhişle mücadele... Başbakan Erdoğan bu konularda Avrupalı lider ve yöneticilerden edindiği izlenimleri şöyle anlattı:
"Gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Şu anda AB üyesi ülkeler içinde hemen hemen artık Türkiye’nin attığı adımlarda çok ciddi bir mesafe aldığı bütün üye ülkeler arasında bir fikir birliği oluşturmuş. Ve hepsinin de beklentisi Komisyon’un vereceği rapor. Ama hepsi olumlu bir yaklaşım içerisinde, söyledikleri ‘bizi gerçekten şaşırtıyorsunuz, Türkiye’nin iyi bir yolda olduğunu görüyoruz, izliyoruz ve bizler elimizden gelen bütün desteği vermeye hazırız, yeter ki şu uygulamada da başarı devam etsin.’ Bundan 1.5 yıl önce görüştüklerimiz ile şu andaki görüşmelerimizin arasında dağlar kadar fark var, çok ciddi mesafelerin aşıldığını gözlerden okuyorsunuz. Artık tereddüdün kalmadığını görüyorsunuz."
Başbakan Erdoğan, Kıbrıs’ı satmakta olduğunu ileri sürenleri de Brüksel’den yanıtladı:
"Bütün iyi niyetimizi koruduk, koruyoruz, korumaya da devam edeceğiz. 1 Mayıs'tan önce bu işin bitmesinin de arzusu ve gayreti içerisindeyiz. Ama biz iyi niyetle gayret gösteririz sonucu farklı olursa bunun sorumlusu biz olmayız. Bu çalışmalarımızı şu anda İsviçre’de arkadaşlar büyük bir titizlik içerisinde sürdürüyor. Açıkladığım bu çerçevenin dışına çıkmak doğru değil. Annan plânı referanslı olarak, adil ve kalıcı bir çözüm için karşılıklı olarak bir neticeye kavuşturmaktır. İnanıyorum ki karşı taraf da aynı iyi niyeti gösterdiği taktirde çözülmemesi için bir neden yok."
Erdoğan’a göre Türkiye’nin diplomatları, hukukçuları ince eleyip, sık dokuyorlar ve her ihtimali göz önünde tutarak hareket ediyorlar. Zira, geçmişte verilen sözlerden, hiçbir hukukî değeri olmadığı bugün anlaşılan yazılı metinlerden bir kere Türkiye’nin ağzı yanmış bulunuyor. İşte Kıbrıs ilintili üyelik sürecindeki ilişkilerde de Türkiye geçmişin tecrübelerinden ders çıkartan bir politika izliyor. Ancak, yıl sonunda olur da müzakereleri başlatmak mümkün olmazsa bunu da Dünya’nın sonu geldi diye kamuoyuna yansıtmanın bir âlemi yok:
"Her siyasetçinin B veya C plânı vardır. Olmazsa zaten siyaset yapamazsınız. O zaman siz siyaset fukarası olursunuz. Biz bu siyaseti niye yapıyoruz. Olmazsa diye plânlarımız tabii ki olacaktır. Ama bu plânı olumsuzluk olarak sürmanşetten vermek yanlıştır. Aralık 2004 müzakere tarihi alma olayını kendimize hedef tayin etmişiz. Burada çıkacak bir olumsuzluk Dünya’nın sonu değil. Şunu da açık söylüyorum ki; bu sürecin uzaması medeniyetler arası uzlaşma sürecinin de uzaması demektir. Türkiye ne kadar bu ailenin içinde erken yerini alırsa, bu uzlaşma süreci de o kadar hızlanmış olacaktır. AB’nin ileriye yönelik bir çok iddialarını çözmede de yardımcı olacaktır diye düşünüyorum."
Peki Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanı ve baş müzakereci Rauf Denktaş Pazartesi günü İsviçre’de olacak mı? Erdoğan bu soruyu şöyle yanıtladı:
"Ben kendisine talebimi yaptım. Ben düşüneyim dedi. Bir cevap gelmediğine göre zannediyorum yazılı olarak tam yetkiyi verdi. Tam yetkiyi verdiğine göre çalışmalar bu şekilde devam edecek."
Erdoğan, Avrupa Birliği'nde ilk zirve toplantısına katılan Yunanistan’ın yeni Başbakanı Kostas Karamanlis ile görüşmelerinden nasıl bir izlenim edindiğini de şu sözlerle anlattı:
"Bir defa Türkiye ile Yunanistan arasındaki münasebetlerin asla Kıbrıs ile ilintili olarak zedelenmemesi, daha ileriye taşınması konusunda bir mutabakatımız var. Seçim öncesinden başlayan ve bugün de devam eden bir mutabakat. Taraflar arasında tabii ki, olumlu bir durumdur. AB konusundaki yaklaşımı da bundan sonra da aynen devam edeceği noktasındadır."
Terörden geçmişte canı yanan bir ülkenin temsilcisi olarak zirve sırasında Başbakan Erdoğan’a elbette diğerlerinden daha fazla söz söyleme hakkı düşüyordu. Recep Tayip Erdoğan muhataplarına verdiği mesajın ne olduğunu bakın nasıl anlatıyor:
"Terörü üreten gerekçeleri ortadan kaldırmaya yönelik adımların atılmasının gereğini biz ortaya koyduk. Öncelikli olarak bakıyoruz ki bir yoksulluk var. Terörist ve teröre yönelik olarak bir de ölüme hazırlanan, öldürmeye hazırlanan bir anlayış var. Bu kültürel, inanç gibi çok değişik değerlerden geliyor. Bütün bu gerekçeleri ortadan kaldırabilmek için önce cehaletin ortadan kaldırılmak suretiyle ciddi manada bir eğitimin yapılmasının gereği ortada. Yoksulluğu ortadan kaldırmak için neler yapılıyor. Solana diyor ki, Kosova’da çok ciddi bir yoksulluk var. Bu insanların bütün umudu bitmiştir hayatta. Sonrası tek umut ölümdür. Biz aynı sıkıntıları yaşamadık mı? Bütün bunlar istismara açıktır. Bu istismara meydan vermemek lâzım. Sorunda birinci sıra olarak ekonomik nedenleri görüyorum. Siyasi nedenler daha sonra geliyor diye düşünüyorum. Genelde de kanaatler bu istikamette yoğunlaşıyor. Polisiye tedbirler sorunu çözmüyor, çözse bile bir anlık geçici çözüyor sonra yeniden âlevleniyor. Kosova’da olduğu gibi yeniden başladı. Etnik kökene dayalı talepler artmaya başladı. İnançlara, dinî kökene yönelik talepler artmaya başladı. Aslında bunlar yoktu. Şimdi bütüncül hale getirir de bu talepleri insanca bir arada yaşama erdemine, demokratik bir toplum içinde yaşama anlayışına yaklaştırırız, alt yapısını oluşturmanın çok daha yararlı olacağı inancındayım."
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül dün fırsat bulamadıkları bir açılış törenini de bugün yaptılar. Türkiye’nin kamu-özel kesimlerinin ortak bir girişimi olan TUR&BO’yu hizmete soktular. Lizbon Stratejisi bağlamında Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki araştırma, geliştirme, bilimsel ve teknolojik işbirliği alanlarında faaliyet gösterecek olan bu girişim münasebetiyle Erdoğan başkanlığında, TÜBİTAK, TESK, KOSKEB ve TOBB yöneticilerinin de hazır bulundukları bir heyet Brüksel’de Avrupa Komisyonu’nun konuyla ilgili üyesi Philipe Busquin ve ekibi ile de görüşmelerde bulundular.