1865 yılında sona eren İç Savaş'tan bu yana Amerikan siyasetini iki partili sistem şekillendiriyor. Ancak kısa süre önce bağımsız olarak 2020 başkanlık yarışına katılabileceğinin sinyallerini veren kahve zinciri Starbucks'ın kurucusu Howard Schultz gibi siyasete ”dışarıdan” katılan birçok aday, Amerikan siyasetinin bel kemiğini oluşturan iki partili sistemi değiştirmeyi amaçladı.
Bağımsız adaylar farklı siyasi ve sosyal tabakalardan gelseler de hepsi, ortak bir paydada birleşiyor: seçimlerde mutlak mağlubiyet.
Amerikan başkanlık seçimlerine iki büyük partiden birinden değil, bağımsız olarak giren ve Seçiciler Kurulu'ndan oy almayı başarabilen bir aday çıkmasının üzerinden 50 yıldan uzun süre geçti.
Irk ayrımcılığını savunan George Wallace ve Amerikan Bağımsız Partisi, katıldıkları 1968 başkanlık seçimlerinde Seçiciler Kurulu'ndan 46 oy almayı başarmıştı. Liberteryen Parti ise 1972 seçimlerinde Seçiciler Kurulu'ndan sadece bir oy almıştı. Hatta Liberteryen Parti adayı bu oyu ”kazanmamış,” Cumhuriyetçi Parti adayı Richard Nixon'ı desteklemesi beklenen bir Seçiciler Kurulu üyesinin oyunu kendisine vermesiyle almıştı.
George Wallace'tan bu yana en başarılı sayılabilecek bağımsız başkan adayı ise tıpkı Starbucks'ın patronu gibi milyarder bir işadamı olan Texaslı Ross Perot oldu. 1992 seçimlerine katılan Perot, halk oylarının yüzde 19'unu almış, ancak bu bile Seçiciler Kurulu'ndan bir oy bile almasına yetmemişti.
Oy toplamada başarısız olmakla seçimler üzerinde etkili olmak arasındaysa çok büyük bir fark var. Bu nedenle Howard Schultz'un 2020 seçimlerinde aday olma olasılığı, bazı çevreler üzerinde ciddi tedirginlik yaratıyor.
Perot Etkisi
Texaslı işadamı Ross Perot'nun 1992 başkanlık yarışı üzerindeki etkisi, günümüzde bile hala tartışılıyor.
Perot'nun kampanyası sırasında ağırlıklı olarak federal bütçe açığına yoğunlaşması, rakipleri Cumhuriyetçi George H.W. Bush ve Demokrat Bill Clinton'ı, bu mesele üzerinde, planladıklarından çok daha fazla kafa yormaya zorlamıştı. Ancak asıl soru, Perot'nun, yeniden seçilmeye çalışan George H.W. Bush'a gitmesi olası oyları çalıp Bill Clinton'ın seçilmesine yardımcı olup olmadığıyla ilgili.
Siyaset bilimcilerin büyük çoğunluğu, ”Bill Clinton, iki adayın katıldığı bir yarışı da zaten alırdı,” şeklinde düşünse de kimi Cumhuriyetçi Partililer, baba Bush'un ikinci dönem başkan seçilememesinden hala Ross Perot'yu sorumlu tutuyor.
2000 ve 2016 Seçimleri
Oyları bölen bağımsız adaylar, 2000 ve 2016 başkanlık seçimlerinde de siyasi arenada oldukça aktif rol oynamıştı.
2000 yılındaki başkanlık seçiminin sonucunu belirleyen Florida eyaletinde Cumhuriyetçi George W. Bush ve Demokrat rakibi Al Gore arasındaki oy farkı, sadece 0,01 puandı.
2000 seçimlerine Yeşil Parti'nin adayı olarak giren tüketici hakları savunucusu Ralph Nader, ulusal çaptaki oyların yüzde 2,74'ünü kazanmıştı. Florida'da aldığı yüzde 1,63'lük oy oranıysa seçimin kaderini değiştirdi.
Bu oran, bir başka yarışta belki de hiçbir etkili olmazdı. Ancak birçokları, Yeşil Parti'nin sol kanattaki oyları böldüğü, bunun da Al Gore'un Florida'da aldığı oy sayısını düşürdüğü görüşünde.
2016 seçimlerindeyse yine Yeşil Parti'nin adayı Jill Stein'ın Michigan, Wisconsin ve Pennsylvania gibi kritik öneme sahip eyaletlerde Demokrat aday Hillary Clinton'ın seçilme şansına büyük zarar verdiğine inananlar, çoğunlukta.
Hillary Clinton'ın bu üç eyalette de Trump'a kaybetmesine yol açan oy sayısı, Stein'ın aldığı oyların sayısından daha azdı. Bu nedenle Jill Stein'ın Hillary Clinton'ın başkan olma şansına en çok zarar veren etken olduğu konusunda birçok çevre hemfikir.
Michael Bloomberg'e dikkat
Howard Schultz'un aday olacağını açıklama olasılığı, Demokratlar'a soğuk terler döktürüyor.
Demokrat Parti'den adaylığını koymayı düşünen New York eski Belediye Başkanı Michael Bloomberg ise bağımsız olarak seçime girme olasılığını değerlendirdiğini, ancak bunun sadece Trump'a yarayacağını söylüyor.
Bloomberg bu konuda şunları söylüyor: ”2020'de bağımsız bir adayın Trump karşıtı oyları bölmesi ve Trump'ı yeniden seçtirmesi olasılığı çok yüksek. Veriler çok açık. Partizanlığın çok güçlü olduğu ve Seçiciler Kurulu sisteminin gerçeklikleri göz önünde bulundurulduğunda bağımsız bir adayın seçimi kazanmasına imkan yok. Bu gerçek bugün hiç olmadığı kadar net.”
Ancak yine de Howard Schultz'un Demokrat Parti adayının önünü keseceğine inanmayanlar da var. Virginia Üniversitesi Politika Merkezi'nin yayınladığı ve Amerika'daki seçim kampanyalarıyla ilgili haber ve yorumlara yer veren bülteni Sabato's Crystal Ball'un genel yayın yönetmeni Kyle Kondik, ”Schultz gibi bir adayın en çok oy alabileceği kesimler, varlıklı banliyölerde yaşayan zengin, beyaz, yüksek eğitimli, Cumhuriyetçi olup da başka bir arayış içine giren seçmenler. Bu seçmenler belki 2016'da Trump'a, Clinton'a ya da üçüncü bir adaya istemeye istemeye oy vermişti. Bu tip seçmenler Schultz gibi bir adaya oy vermeye meyilli olabilir,” diyor. Kondik'e göre Schultz'un Trump'ın yeniden seçilme şansını düşürmesi olasılığı, Demokrat Parti adayına zarar vermekten daha yüksek.