Türkiye, Menbiç’ten PYD-YPG’nin çıkarılması isteğini yinelerken, Washington’la Suriye konusundaki müzakerelerde Mike Pompeo’nun yeni ABD dışişleri bakanı olarak göreve başlamasıyla ilerleme sağlanmasını bekliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin katılımıyla Ankara’da yapılan üçlü zirve ardından gözler Suriye’deki gelişmelere odaklandı. Özellikle Türkiye’nin Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nı tamamlamasının ardından PYD-YPG kontrolündeki Menbiç’e askeri müdahalede bulunma ihtimali konuşuluyor. Ancak Menbiç konusunda ABD’nin tepkisinin ne olacağı, Rusya ve İran’la anlaşma sağlanıp sağlanmadığı merak ediliyor.
Suriye’deki son durumu değerlendiren Türk diplomatik kaynaklar, Menbiç meselesi başta olmak üzere ABD’nin pozisyonu açısından yeni bakan Mike Pompeo’nun görevinin Senato tarafından onaylanması sürecinin beklendiğini belirtti.
Rex Tillerson’un Ankara ziyaretinde ilişkilerdeki sıkıntıların giderilmesi ve anlayış birliğine varılması konusunda ortak iradeye varıldığını söyleyen kaynaklar, Tillerson’ın görevden alınması sonrasında Dışişleri Müsteşarı Ümit Yalçın’ın başkanlığındaki Türk heyetinin 30 Mart’ta Washington’daki temaslarında “yapıcı görüşmeler yapıldığını ve halen ortak irade bulunduğunu” belirtti. Amerikan tarafıyla Washington’da potansiyel işbirliğinin ana ilkeleri ve esaslarını ele aldıklarını kaydeden kaynaklar, ABD–Türkiye arasında Menbiç’i de içeren Suriye başlıklı görüşmeler konusunda da özetle şunları dile getirdi:
“Aslında görüşmelerde sağlanan sonuçlarıilgili bakanlara (Tillerson – Mevlüt Çavuşoğlu) sunulacaktı ve belki bakanlarca da ortak kararlar açıklanacaktı. Ama ABD tarafında Tillerson’ın görevden alınması söz konusu oldu. Ancak sonrasındaki görüşmelerimizde ortak iradenin sürdüğü iki tarafça da teyit edildi. Yeni dışişleri bakanının göreve başlaması bekleniyor. (Mike Pompeo’nun göreve) başlaması, Senato onay sürecinin Mayıs’ı bile bulabileceği söylendi. Tabii görüşmelerimizin akıbeti bakımından ABD tarafı da biz de basınla detayları paylaşmak istemiyoruz.”
Menbiç’e askeri operasyon için diplomatik tablo nasıl?
Türk diplomatik kaynaklar, “ABD’yle görüşmeler ve son olarak Rusya ve İran’la üçlü zirve itibariyle Erdoğan’ın sıkça tekrarladığı Menbiç’e de askeri operasyon düzenlenmesi konusunda Türkiye’ye tepkiler nasıl?” sorusu içinse “spekülatif soru” değerlendirmesini yaptı. Bu noktada kaynaklar, Türkiye’nin Menbiç’e olası askeri müdahalesine ABD, Rusya ve İran’ın nasıl yaklaşacağı konusunda açıkça yorumda bulunmakta kaçındı. Ancak kaynaklar, Türkiye’nin PYD-YPG ile ilgili görüşünü tüm muhataplarına açıkça ifade ettiğini yineledi.
ABD, Rusya ve İran’la yapılan görüşmeler konusunda kaynaklar, “Amacımız hep söylediğimiz gibi PYD-YPG varlığının çıkarılması. Bunu nasıl yapabiliriz, bunun yöntemlerini konuşuyoruz. Bizim açımızdan bize yönelmiş milli güvenlik tehdidini bertaraf edeceğiz, biz bununla yaşamak istemiyoruz. Siyasi müzakerelerle, bütün yöntemlerle bu sorunu çözmeye çalışıyoruz. Hassasiyetlerimizi herkese ifade ediyoruz. Muhataplarımıza da açıkça ifade edildi” dedi.
ABD’yle Suriye konulu görüşmeler için Pompeo’nun göreve başlamasını beklediklerini yineleyen diplomatik kaynaklar, vize meselesi, tutuklu ABD-Türk vatandaşları gibi meseleleri görüşmek üzere kurulması kararlaştırılan diğer çalışma grubununsa daha erken (Mayıs öncesi) toplanabileceğini de söyledi. Kaynaklar, Washington’daki son görüşmede “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)” bağlamındaki beklentileri ve Gülen’in iadesinde somut gelişme kaydedilmesi arzusunu dile getirdiklerini belirterek, ABD’nin kendi vatandaşlarıyla ilgili durumu anlattığını ancak bu noktada işin yargı meselesi olduğunu ifade etti.
“Rusya PYD-YPG konusunda Türkiye’nin istediği noktada değil”
“Rusya ve İran’la yapılan üçlü zirve bildirgesinde terör örgütleri arasında PYD-YPG’ye neden atıf yapılmadı?” sorusu üzerine de kaynaklar, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın da söylediği gibi PYD-YPG konusunda ortak bildirgede üstü kapalı şekilde aslında Türkiye’ye destek verildiğini savundu.
Dışişleri kaynakları, “Rusya bakımından bizimle ortaya konulmuş hem sahada hem siyasi süreçte YPG ile ilgili işbirliği var. Bir kere Afrin Operasyonu’yla ilgili hava sahasının açılmış olması, nasıl algıladığını ve işbirliğinin boyutunu gösteriyor. Rusya’nın organizasyonunda Soçi’de tek PYD’li var mıydı, yoktu. Ama tam olarak bizim gördüğümüz şekilde PKK’nın uzantısı, terör örgütü olarak kabul etmek noktasında değiller” diye konuştu.
Tel Rifat konusunda ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine işaret ederek, Türkiye’nin Rusya ve İran’la birlikte çalışmaya hazır olduğunu belirten kaynaklar, “Tel Rifat’ın Afrin’den farkı oradaki Rus mevcudiyeti” açıklaması yaptı.
İran Afrin’i Türkiye’nin terk etmesini mi istedi?
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin, Türkiye’den Afrin’in Şam rejimine bırakılmasını talep ettiği haberlerini de yorumlayan diplomatik kaynaklar, “İranlılar neticede Türkiye’nin güvenlik ihtiyacını anlayışla karşılıyorlar. Milli güvenliğini koruma refleksini anlıyorlar. Ayrıca Suriye’de bir takım yapılar aracılığıyla bölücü bir takım gündemlerin ilerletilmesine de karşılar. Toprak bütünlüğünün korunmasını destekliyorlar. Fikir birliğinde olmadığımız nokta ise, terörizmle mücadele ederken Suriye’nin toprak bütünlüğü gerekçesiyle İran, Şam rejimiyle koordinasyon sağlanmasını istiyor. Arazideki durum ve Astana işbirliği bakımından sıkıntılı bir durum ise yok” diye konuştu.
“Doğu Guta’da görüşlerimiz baştan beri farklı”
Putin’in ortak basın toplantısında Doğu Guta’ya ilişkin açıklamaları çerçevesinde Türkiye’yle Rusya arasında görüş farkı bulunduğunu ise kabul ettiği bilgisi verildi. Dışişleri kaynakları, “Görüşlerimiz baştan beri farklı. Hem rejim hem Rusya hem de İran, baştan beri terörizmle mücadele ettikleri gerekçesiyle kimi zaman sivil hedefleri, yapıları da hedef alıyor. Kimi zaman sivil halka da zarar veriliyor. Gerekçe olarak ise ‘Buradaki radikal unsurlar, rejim bölgelerini hatta Rusya Elçiliği’ni hedef alıyor’ diyorlar. Ayrıca insanları başka bölgelere aktarılmasında da dayatmada var. Özellikle sivil kitleleri nakletmek yerine radikal unsurların ayrıştırılması daha doğru olabilirdi” görüşlerini aktardı.
İdlib konusunda ise kaynaklar, “Doğu Guta’dan farklı olarak biz burada gözlemci rolünü üstlendik, araya giren taraflardan birisi biziz. Bize yakınlığıyla, nüfus miktarı, göç riski bakımından bizim için önem taşıyor. Esas işi yapan biz olduğumuz için onlarınki sembolik. Asıl araya giren taraf biziz” açıklaması yaptı.