Erişilebilirlik

Merkel Sığınmacı Krizini İyi Yönetebildi mi?


Afganistan ve Suriye’deki savaşlardan kaçanlarla bağlantılı mülteci krizinin doruk noktasına ulaşıp Almanya'nın kapılarını yüzbinlerce sığınmacıya açmasının üzerinden tam iki yıl geçti. Başbakan Angela Merkel'in belki de tarihe geçecek ‘Biz bunu başarırız’ sözlerini sarf etmesinin ardından Almanya sınırlarında bekleyenler için kapılar sonuna kadar açıldı. Ancak ‘Başaracağız’ sözü aradan geçen sürede, ‘Başarabilecek miyiz?’ sorusuna dönüştü.

2015’de ağustos ayının son günlerinde Almanya'ya ulaşanlar, özellikle Macaristan'da yaşadıkları zorlukların ardından, adeta kırmızı halılar serilerek karşılandı. Hoşgeldin mesajları ve yardım paketleriyle tren istasyonlarını, otobüs garlarını dolduran Almanların mültecileri coşkuyla karşıladığı görüntüler, Başbakan Merkel’le mültecilerin güler yüzle, biraz da rahatlamış bir şekilde selfie fotoğrafları tüm dünyaya yayıldı. Almanya’nın 2.Dünya Savaşı nedeniyle korku ve önyargıların ağır bastığı imajı birkaç gün içinde tüm dünyada sempatiye dönüştü. Ancak kapıların açıldığını, Avrupa Birliği’nin en zengin ülkesi Almanya’nın sığınmacıları kucakladığını duyanlar sadece Suriye, Irak ve Afganistan’daki çatışmalardan evini yurdunu bırakıp kaçanlarla kalmadı.

Çok kısa bir süre sonra Yemen, Eritre, Somali, Nijerya ve daha birçok Afrika ülkesinden kaçan insanlar güvenli buldukları Almanya'ya gelmeye ve sığınma talep etmeye başladılar. Merkel hükümeti ülkeye gelecek mülteci sayısını 300 bin olarak tahmin ederek, buna uygun bütçe ayırmıştı. Eylül ayının sonuna gelindiğinde Almanya'ya iltica başvurusunda bulunan insan sayısının, 800 bini aşacağı, hatta 1 milyonu geçeceği anlaşıldı.

Uzmanların yaptığı hesap ve değerlendirmelerde, eğitim ve sosyal hizmetler sisteminin mülteciler nedeniyle ağır yük altında kalacağının ortaya çıkması ve yabancı karşıtı grupların ağır propaganda etkinlikleri sonrasında, ‘Hoş geldiniz’ kültürü uzun sürmedi. “Bu kadar mülteciyi alamayız, bize gelenler kimler? Aralarında İslamcı teröristler de olabilir” tartışmaları başladı. Mültecilerin Almanya üzerinde oluşturduğu baskı siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda birçok yeni soruna yol açtı.

Sığınmacıların ‘Merkel anne’ olarak tanımladığı Başbakan Merkel, ülke içinde kariyerinde hiç karşılaşmadığı bir durumla karşı karşıya kaldı ve bir anda ağır eleştirilerin hedefi oldu. Almanya adeta doğal afet statüsüne geçerken, Merkel buna rağmen sınırların kapatılması yönündeki baskılara hayır diyerek, yapılan sığınma başvurularını daha hızlı çözüme kavuşturmanın yollarını aradı, diğer yandan da AB içinde daha adil bir çözüm bulunmasını istedi. Ancak AB içinde yapayalnız kaldı. Macaristan ve Çek Cumhuriyeti sınırlarına tel çekerken, Avusturya kapılarını tümden kapadı. İngiltere ve Fransa gibi Almanya’nın iki önemli partneri sığınmacı sorununun çözümünde pasif kalmayı tercih etti. Merkel, içine düştüğü mülteci krizinden çıkmak için Türkiye ve AB arasında imzalanan mülteci sözleşmesinin mimarı oldu. Bu sözleşmeyle mülteci akını 2016 yılının yaz aylarına doğru bir anda kesildi ve özellikle Ege Denizi’nde ölümler durdu.Muhalefet partileri ve sığınmacı karşıtı Almanya için Alternatif AfD Merkel’in bu tartışmalı anlaşma nedeniyle Türkiye’ye bağımlı hale dönüştüğünü iddia ettiler.

Geride kalan iki yıl içinde toplam bir milyonu bulan sığınmacıların büyük bölümü ilk önce yerleştirildikleri yurtlardan çıkarak, normal evlere taşındı. Birçoğunun çocukları okula giderken, meslek eğitim kurslarına katılanlar istihdam piyasasına dahil olmaya başladı.

Ekonomistlere göre mülteci akını yararlı oldu

Ekonomistler, mülteci akınının Alman ekonomisine ve iş pazarına canlılık getirdiğini savunuyor ve Almanya’nın nüfusunun yaşlanmasıyla bağlantılı işgücü ihtiyacı, emeklilik, sağlık kasalarındaki açığın mültecilerle kapatma imkanına kavuştuğunu belirtiyorlar. Alman ekonomisinin yılda 500 bin işgücü göçüne ihtiyacı var. Dil ve uyum kursları, konutlar, güvenlik hizmeti sektörü mültecilerden önemli gelir sağlıyor.

AfD Yeşiller’i geride bırakabilir

Ekonomik ve sosyal veriler Merkel’in ‘başaracağız’ sözünün kısmen doğru çıktığını gösterirken, 24 Eylül seçimleri öncesinde 2015 Ağustos mülteci krizinin Alman siyasetinin aşırı sağa sapmasına neden olmasından korkuluyor. Son iki yılda yapılan her eyalet seçimlerinde sandıkta oy patlaması yaşayan sağ popülist ve İslam karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) partisi her fırsatta eğitim ve sosyal hizmetler sisteminin mülteciler nedeniyle ağır yük altında kalacağını belirterek, sığınmacılarla birlikte ülkedeki terör tehlikesinin de arttığını öne sürüyor. Berlin’de geçen Aralık ayında bir Noel pazırına düzenlenen terör saldırısının ardından, AfD’nin destekçilerinin sayısının artmasından endişe ediliyor. Yapılan tüm kamuoyu araştırmaları, Almanya için Alternatif’in en az yüzde yedi oyla meclise girebileceğini, hatta seçimlerde Yeşiller, Sol Parti ve Liberalleri (FDP) geçerek ve yüzde 10’u aşarak, üçüncü parti olabileceğini gösteriyor.

STÜDYO VOA

EKOTÜRK Stüdyo VOA
lütfen bekleyin
Embed

No media source currently available

0:00 0:29:59 0:00
XS
SM
MD
LG